Her savaş biter; ‘100 Yıl Savaşları’ bile, adı üstünde, yüz yıl sonra bitmişti. Şimdilerde dünyanın bir yerlerinde süregiden savaşlar da bir gün gelecek bitecek... Önemli olan, savaş sonrası ‘hasar tespit çalışmaları’ sırasında elde edilecek tablonun ‘yıkım’ olmamasıdır...
Suriye buna iyi bir örnek: Beşşar Esad ve Baas rejiminin kendilerini savunma adına sergiledikleri acımasızlık ‘’Benden sonra tufan’’ boyutlarına vardı; buna karşılık rejimi devirmek için dışarıdan ‘yardıma’ koşanların Suriye’yi ve halkını umursamaz tavırları ülkede taş üstünde taş komuyor...
Çatışmalar durduğunda, kim ayakta kalırsa kalsın, elde yönetilecek doğru dürüst bir ülke kalmamış olacak...
Oysa, taraflardan hangisine sorarsanız sorun, alacağınız cevap, ‘’Biz Suriye’yi seviyoruz’’ olacaktır... Sevginin boğucu ve öldürücü bir etkisi olduğunu Suriye’deki çatışmalara bakarak anlamak kolay...
Yazımın ana temasının Suriye olduğunu sananlar yanılıyor. Yukarıdaki değerlendirmeyi yapar, sözcükleri seçip cümleler haline sokarken aklımda hep ülkemizdeki güncel çekişme ve çatışma durumu vardı. Bu da bir tür savaş ve savaşların bir gün gelip sona ereceği kaderi onun için de geçerli...
Ortalık tozdan ve dumandan arındığında yapılacak hasar tespit değerlendirmesi, şimdiden görünen o ki, hiç de iç açıcı olmayacak...
‘Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı’ demiş Yunus Emre... Doğrudur, ağızdan çıkanların öyle bir etkisi vardır; savaşı bitirebildiği gibi en yıkıcı eylemlere de kapıyı yine söz aralayabilir...
Herhalde şimdilerde tarafların ağızlarından çıkan sözler ile yazılara dökülen sözcüklerin savaşı bitirecek cinsten olmadığını herkes fark ediyor.
Pişman olunacak sözler ve sözcüklerden geçilmiyor...
Oysa bu savaş da bitecek, hiç vakit kaybedilmeden bitmeli de...
Benim arzumun baştan beri bu olduğu belli de, sözün şehvetine kapılmayacak kadar sağduyulu, kişisel kazanç peşinde koşmayan, bir büyük şahs-ı manevinin yitirilmesini dert edinecek kadar engin gönüllü herkesin dilek ve temennisi de bu...
Gözlerinden yaş gelerek ağlayanlar da var, gözyaşlarını içine akıtanlar da...
Kavganın, savaşın biraz daha sürmesinin, iki tarafa da eşit uzaklıktaki şahıslara, ‘’İyi ki biz bunların değerlerini paylaşanlardan değiliz’’ dedirtecek noktaya varması ihtimali büyük...
Vebalini düşünebiliyor musunuz bunun?
Düşünüyorum ve bu yüzden uykularım kaçıyor...
Tuzu kurular, her şeyi önlerinde hazır bulmuşlar, hayatında bir kez olsun elini taşın altına koymamışlar, bir tek kişinin kalbini kazanma derdinde bulunmamışlar, bir dava uğruna gecesini gündüzüne katmayı hiç düşünmemişler...
Onlar için kavga etmek çok kolay... ‘Karşı’ bildiği tarafı kündeye getirme zevki peşinde o gibiler; daha da incinsinler, öfkeleri iyice kabarsın, en galiz sözler sarf edilsin ve bir daha bir taraf diğerinin yüzüne bakamasın... Dostluklar havaya gitsin, düşmanlıklar onun yerini alsın...
Suriye’de savaşanların Suriye dertleri olmadığı gibi...
Türkiye’nin siyaseti ve manevi ortamı da mı Suriye gibi olsun?