2007’de, 2010 ve 2017’de yapılan üç referandum da önemli başlıklarda yapılan anayasa değişikliklerini içeriyordu. İlkinde Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesine onay vermiştir halk. İkincisinde Anayasa Mahkemesi’nden HSK’nın yapısına kadar bir kısım değişiklikler içeren yargı reform paketi şeklinde sunulmuştur halka. Üçüncüsü ise darbeler ve istikrarsızlığa yol açan eski hükümet biçiminin bugünkü cumhurbaşkanlığı/başkanlık sistemi ile değişmesini sağlayan referandumdur.
Üçü de AK Parti tarafından Meclis’e getirilmiş ve akabinde halkın onayına sunulmuş ve kabul edilmişti.
Fakat bunların hepsinden önce AK Parti, hukukçu ve siyaset bilimci akademisyenlerden oluşan geniş bir komisyona anayasa taslağı hazırlatmış, bunun için tüm partilerden destek ve öneri talep etmiş ve fakat söz konusu çalışma AK Parti’ye kapatma davası açılmasına kadar gitmişti.
Yani halkın iradesiyle yetkilendirdiği en güçlü siyasi parti, mümkün olan en geniş mutabakatla yeni bir anayasa hazırlamaya kalktığında bile başta CHP olmak üzere rejimin vesayet aygıtlarının dur ihtarıyla karşılaşmıştı.
Bu bakış açısına göre yeni anayasa hazırlamak AK Parti’nin haddi değildi. “Anayasa ancak ‘kurucu meclis’ tarafından hazırlanabilir” gibi safsatalar, kerli ferli anayasa hukukçularının ağzından tehdit olarak öne sürülmüştü.
CHP tabii ki o karşıt kampanyanın da baş aktörüydü.
Kapatma davası hakkında CHP Grup Başkanvekili Hakkı Suha Okay “AKP'ye tavsiyem şudur: Laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmadığının savunmasını yapsınlar” diyordu.
Gelelim bugüne…
Yeni Anayasa bazı partiler için hala ihtiyaç olarak görülebilir. Anasaya değişikliğinin usulü bellidir. Taslak hazırlamak için iktidar partisi olmaya gerek yoktur.
CHP-HDP-İyi Parti- SP’nin bir araya gelerek anayasa taslağı hazırlamasının gayrı meşru olduğunu söylemeye kimsenin hakkı yoktur.
Ancak hukuken meşru olan böyle bir eylemin hakkaniyetli olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur.
Burada iki husus önemli; İyi Parti lideri Akşener gerekse CHP lideri Kılıçdaroğlu, vaktiyle çok açık ifadelerle ikrar ettikleri anayasa hazırlık çalışmalarını bugün aynı netlikte inkar edebilmektedirler.
Meral Akşener, partisinden ihraç ettiği Ümit Özdağ’ın iddiasını yalanlamakla kalmamış aslında kendisini de yalancı durumuna düşürmüştür. Aynı şekilde Kemal Kılıçdaroğlu halen daha anayasa çalışması yaptıkların söylemekten çekinmeyen İbrahim Kaboğlu’nu değil sadece, partisinin genel başkanı olarak kendisini de yalan söylemekle itham eder duruma düşmüştür.
Kanaatimce Millet İttifakı’nın en önemli sorunu şudur; kurdukları ittifakı kendileri bile meşru görememektedirler. Bu yüzden de demokrasinin aslı şartı olan şeffaflık ilkesine hiçbir zaman riayet etmemekte, devamlı surette gizli kapaklı işler çevirmektedirler.
Oysa siyaset halk için, halkı ikna etmek suretiyle yapılır. Gizli gizli yaptığınız işleri sonra nasıl halka açıklayacaksınız?
HDP ile ortak anayasa taslağı hazırlayabilirsiniz. Türkçe’nin resmi dil olmasını tartışmaya açabilir, Türkiye’nin HDP’nin istediği şekilde eyaletlere ayrılması fikrine katılabilirsiniz. AB’nin yerel yönetimler özerklik şartına dair Türkiye’nin koyduğu çekinceyi kaldırmayı da vadedebilirsiniz.
Peki tüm bunları halktan gizleyerek mi yapacaksınız?
Akşener ve Kılıçdaroğlu’na şunu da hatırlatalım; Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş referandumunda ‘hayır bloku’ olarak kampanyanızı, referandumun gizli gündeminin Türkiye’yi eyaletlere bölmek olduğuna hasretmiştiniz. Tamamı yalan olan bu propaganda orada dururken, HDP’nin demokratik özerklik taleplerini karşılayan bir anayasa taslağıyla mı 2023’te halkın önüne çıkacaktınız? Yoksa nasılsa halk bize o günleri göstermez kendi kendimize gelin güvey olalım diyerek mi bu işlere kalkışıyorsunuz?