Cem Yılmaz’ı sinema adına çok önemsiyorum. Onun komedisi beni her daim güldürmüş, vizyonu ise sinema adına umutlandırmıştır. Yaptığı her filmi ayrıcalıklı bir yapım olarak koyarım bir tarafa. Ama filmlerinde ortak sinemasal bir dil oluşturduğunu düşünmüyorum. Çektiği filmlere baktığımda neredeyse ortadan bıçakla ikiye ayrılmış gibi...
Gora, Arog ve Yahşi Batı, Türk sinemasının absürt komedi adına verilmiş en iyi örneklerinden. Zaten bunların dışında Arkadaşım Şeytan, Kahpe Bizans ve Osmanlı Cumhuriyeti filmlerini sayabiliriz. Gerisi ya çok gayri ciddi çekilmiş ya da sinemasal olarak yerlerde sürünüyor. Cem Yılmaz’ın bir de başka bir komedisi var. Her Şey Çok Güzel Olacak, Hokkabaz ve bu hafta vizyona giren Pek Yakında. Bu filmler ise komediden daha çok trajikomik diyebileceğimiz, dramatik yapısı daha ağır olan filmler. Neşeli Günler gibi Yeşilçam komedilerine benzettiğim bir türün ürünü gibiler. Bir sinema eleştirmeni olarak trajikomik filmlerden zevk aldığım tartışma götürmez. Ama kişisel olarak Cem Yılmaz’ın absürt komedilerini her zaman tercih ederim. Çünkü aslında bu türün iyi örnekleri çok az. Yahşi Batı gibi filmler büyük bütçe ve kabiliyet gerektiriyor. Her sahnesinde izleyiciyi güldürmeniz lazım. Bu da neredeyse sıkıştırılmış bir Cem Yılmaz gösterisindeki performansı gerektiriyor. Onun için kişisel tercihim, Cem Yılmaz’ın bu tür filmleri üretmesi.
Gelelim Pek Yakında’ya. Klasik Cem Yılmaz kadrosu filmde rol alıyor, Zafer Algöz, Ozan Güven, Özkan Uğur. Artık birbirlerini o kadar iyi anlıyorlar ki... Bence Cem Yılmaz karakterleri zaten onlar için yazıyor. Yeni isimler ise Tülin Özen, Çağlar Çorumlu, Cengiz Bozkurt ve Zerrin Tekindor. Çağlar Çorumlu müthiş, Cengiz Bozkurt anadan doğma komedyen, Zerrin Tekindor ise az sahnesi olmasına rağmen filme damgasını vuruyor. Gelelim Tülin Özen’e. Tülin benim için çok özel bir isim. Kariyerine başladığı andan itibaren takip ettiğim, izlediğim ve gelişiminden zevk duyduğum bir oyuncu. Bu filmde seyrettikten sonra onun zayıf tarafını buldum: O komedilerin değil dramların kadını bence. Pek Yakında filmindeki en zayıf halka da Tülin Özen.
TÜRK SİNEMASININ 100 YILLIK FİLMİ GİBİ
Hazır filmin negatif taraflarına girmişken süresinin de çok uzun olduğunu söylemeliyim. 130 dakika süren filmde Cem Yılmaz’ın canlandırdığı Zafer karakterinin eşi ve çocuklarıyla beraber oynadığı sahneleri kessek filmden ne eksilir bilemedim. Klişe dram azalır ama trajikomik kısımlar bir değer kaybetmez.
Bu filmin komedisi, dramı, izleyicinin beklentisinin dışında çok önemli bir tarafı daha var. O da Türk sinemasının yüzüncü yılında bir anı ve hafıza oluşturması. Sinemamızın geçmişine yaptığı göndermeler, tarihimize bir saygı duruşu. 100. yılda üretilen filmlerdeki en önemli eksik Cem Yılmaz tarafından kapatılmıştır. Sadece bunun için bile Yılmaz’a kendi adıma teşekkür ederim. 100. yılda kimsenin takip etmediği etkinlikler ve konuşmalar yerine bir sinemacının yapacağı en büyük katkı budur. Sinemamızın filmini çekmiş ünlü komedyen.
İzleyici tarafına gelirsek... Bu film izleyici tarafından çok beğenilir mi şüphem var. Ama sinema sadece izleyici değildir. Bazen deli cesaretiyle kaliteyi de göz önüne almak gerekir. Cesaretinden dolayı Cem Yılmaz tebriği hak ediyor. Bütün bunlara rağmen ben Cem Yılmaz’dan Yahşi Batı gibi filmler de bekliyorum. Onları özlüyorum. Son olarak da filmin kısa bir özetini geçelim. Eski bir figüran olan korsan DVD’ci Zafer, karısının boşanmak istemesi üzerine kanunsuz işlere tövbe eder. Ailesini geri kazanmak için eski sinemacı tanıdıklarından oluşan bir ekiple 70’lerden beri çekilememiş fantastik bir proje olan Şahikalar: Kötülüğün Sonu isimli filmi çekmeye soyunurlar. Kabiliyeti sınırlı bir ekiple yola çıkan Zafer’i komik, eğlenceli ve duygusal bir macera beklemektedir.