Hamilelik süreci annenin kendi metabolik düzenine ek olarak bebeğin büyümesinin de eklediği fizyolojik, psikolojik ve endokrin sonuçlarının da eklendiği bir dönem olarak tanımlanmaktadır. Önceden bilim adamları annenin iri yani kilolu bebek doğurmasının gebelik döneminde çok iyi beslendiğinin bir göstergesi olduğunu vurgulamışlardır. II. Dünya Savaşı sonrasında düşük doğum ağırlıklı doğumların oluşması savaş sırasında açlık ve yeterli beslenememeye bağlı olduğu görüşü ile yoğunlaşan hamilelikte beslenmenin önemi bir kere daha vurgulanmıştır. Hamilelik döneminde yetersiz beslenmenin ilk göstergesi olan zayıf çocuk doğurmanın en önemli sorunu enfeksiyon kapabilme yeteneği bir bebek vücudunun normal yaşama adapte olamaması ve bebeklik dönemi ölümlerin oluşmasına neden olabileceğidir. Son yıllarda deneysel hayvan çalışmaları tansiyon yüksekliğinden, diyabete, kalp hastalıklarından, şişmanlık ve kansere kadar birçok hastalığın anne karnındaki beslenmeden etkilenerek sağlığın aslında anne karnında programlandığını gösteriyor.
Bol yağlı değil bol vitaminli diyet
Araştırmalar anne adayının yüksek kalorili beslenmesinin anne karnındaki bebekte fetal adipoziteye yol açtığını gösteriyor. Fetal adipozite, bebek daha doğmadan yağ hücreleri gelişimine müsait olacağı anlamına geliyor. Ayrıca aşırı yemek ve karbonhidrat yiyerek hamileliğini geçiren annelerin gebelik diyabetine yakalanabilecekleri belirtiliyor. Bu durum diyabetli anne çocuklarında olduğu gibi şişman ve iri bebeklerin doğmasını tetikleyebiliyor. Şişman bebeklerin ileriki yaşamında şişmanlıkla baş edebilmesi için ciddi bir sorun olarak görülüyor. Bu nedenle hamilelikte vücudun vitamin depolarını dolduran beslenme şekli ile dengeli bir diyet uygulanmalıdır. Hamilelik öncesinde düzenli folik asit kullanmalı, hamilelikte düzenli ve güvenli fiziksel aktivite yapılmalı. Yüksek karbonhidrat ve yağ tüketiminden uzak durulmalıdır.