Fitne, Ak Parti içinde ne kadar zemin bulabilir?
Ya da soruyu şöyle mi sormalıyız, “Bir kitle partisinin iktidarda kaldığı süre içinde geçirdiği dönüşümün dışında kalanların bugün için yapmak istedikleri, fitne ile izah edilebilir mi?”
Hadi doğrudan soralım, “Ak Parti eğer bir kadro hareketiyse –ki öyle- ve bu hareketin liderlik sorunu yoksa –ki yok- o halde, neden zaman zaman çıkan çatlak sesler üzerine yeni bir alternatif inşa edilmek istenir?”
“İnsan gerçekten hayret ediyor.”
Zira, muhalefetten umudunu çok uzun süre önce kesmiş çevrelerin ısrarla ve inatla Ak Parti içinden bir muhalefet çıkarma düşüncesi bugünlerde yeniden “yandaş” bulmuş görünüyor.
Görünüyor diyorum zira bu görüntüyü veren isimlerin ne hikmetse ya 3 dönemlik ya da son birkaç yıldır turnusol kağıdı olarak düşünebileceğimiz bir dizi olayda takındıkları tavır ortada.
Mavi Marmara olayında, 7 Şubat MİT krizinde, Gezi kalkışmasında, 17/25 Aralık darbe teşebbüsünde ve hatta MİT tırları meselesinde kendi iktidarlarına ve kendi liderlerine yönelik doğrudan hamleleri göğüslemek yerine salvolarla geçiştirdiler.
Bugünlerde ne hikmetse bu isimler “hamamcı” olmuş!
Tabir bana ait değil… Bizzat onlara canhıraş destek veren çevrelerden…
“Hamamönü hareketi” diyorlar. “Parti içinde sondaja devam” diyorlar. “Düzenli olarak “Hamamönü’nde bir araya geliyorlar” diyorlar.
Ha “Hamamönü harekit” ha “hamamcı” var mı farkı?
Bana göre yok.
Zira hamam bizim medeniyetimizde 3’leme ile bilinir. Ecdat bir yere yerleşmişse, cami, bedestan ve hamam yaparmış. Alışverişin de ibadetin de, yani dünyalığın da ahiretliğin de ön şartı temizlik.
Bu yüzden hamamı bedestanın ve caminin ön şartı kabul etmiş ecdat.
“Hamamönü hareketi”nde yer aldığı söylenenlerin “hamam”a olan ihtiyaçlarına gelince…
Bazı isimler ancak “kırklanarak” temizlenebilirler. O da ancak hamamda mümkün!
Bir kadro hareketi olan Ak Parti’nin vizyonu ile “hamamcıların” menfaatleri hangi noktada çakışıyor, hangi nokta da ayrılıyor diye merak ediyorsanız…
Turnusol kağıdı olaylarda kim nerede durmuş, kim ne söylemiş bakmak yeterli sanırım.
Sizce de öyle değil mi?
Mevcut sistem ‘daktilo ile e-mail atmak’tır
“Biz daktilo ile e-mail atmaya çalışıyoruz” diyor Mehmet Uçum, Star’daki röportajında Fadime Özkan’a. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Hukukçu Mehmet Uçum, devlet aygıtını tanımlarken, sistemin tıkanıklığına işaret ederken, kuruyor bu cümleyi.
Devletin yeniden yapılandırılması gerektiğine işaret edilirken kurulan bu cümle bir gerçeği tanımlıyor aslında: Hantal, arkaik, uyumdan uzak bir sistem; mevcut sistem!
Onca örneği bir çırpıda sayabiliriz ki “parlamenter sistem” artık bu memleketin sorunlarına cevap vermiyor.
Yeni bir hukuk reformuna, yeni bir anayasaya ve elbette o anayasa ile birlikte yeni bir sisteme ihtiyacımız var. "Bu sistem ne olmalı" sorusunun cevabı tek: Başkanlık!
Eğer, daktilo ile e-mail atmaya çalışmakta ısrar ediyorsak, 2023, 2053 ve 2071 hedefleri konusunda çoktan sınıfta kaldık demektir.
7 Haziran seçimleri sonrası yüzde 41 oy almış bir siyasi partinin bile tek başına iktidar olamadığı… Hiçbir partinin koalisyon için bir araya gelemediği ve nihayetinde sistemin kilitlendiği gerçeği tıpkı daktilo ile e-mail atmaya çalışmak gibidir!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aldığı inisiyatif ve üstlendiği liderlik ile 1 Kasım’da yeniden seçime gidildiği gerçeği unutulmuş olamaz.
Daktilo ile e-mail atma çabası ne kadar mümkün değilse, mevcut parlamenter sistem ile de “hükümetsiz kalmamak”, “dış müdahalelere açık olmamak”, “çok daha etkin denetleme”, “çok daha hızlı yürütme”, mümkün değildir.
O halde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde startını verdiği ve önümüzdeki günlerde çok daha aktif bir şekilde gündeme taşıyacağı“Başkanlık Sistemi” konusunda millete söyleyecek çok sözümüzün olması gerekir.
O sözleri zaman zaman söylemeye çalışacağız.