Hisarlarıdır onlar Şam’ın: Hama ve Humus... Biri küçüktür; Hama... Diğeri daha yüksekte ve uzuncadır boyu; Humus. Şam-ı Şerif, sadece bir başkent değil, mukaddes bir emanet olarak dinler ve peygamberler muhitidir, hemen Harran’dan itibaren başlar, güneyde Busra’yı aşar, Golan Tepelerinden Kudüs’ü görünceye kadar Şam-ı Şerif’in şehremanet mıntıkasındadır...
Şam-ı Şerif, beş yıldır kan ağlıyor...
Geçtiğimiz hafta, mobil telefon kaydıyla gündeme düşen Hama’daki bombardıman görüntüleriyle kalbimiz bir kere daha paramparça oldu. Sokakları, evleri ve fırınları hedef alan füzeler, insan çığlıkları, kan revan içinde kalmış kadınlar, çocuklarının parçalarını yerlerden toplayan anneler... Bir cinnet selini, bir korku filmini andırıyordu adeta... Gözlerime inanamıyordum. Burası benim bildiğim Hama mıydı? Burası benim sokaklarında gezindiğim Hama mıydı? Burası, zaman zaman rüyalarıma giren, kimbilir kaç kez hakkında yazılar kaleme aldığım, su değirmenleriyle ünlü, şu Yunus Emre’ye bile en nazlı beyitlerini döktüren güzel şehir Hama mıydı? Burası ağustos gecelerinde Asi Nehri boyunca baş döndüren lavanta kokularının arasında içli içli inildeyerek dertleşeceğini değirmenler yurdu Hama mıydı gerçekten...
Menderesler yaparak kıvrıla kıvrıla dönen nehrin kırçık sularında 200 civarında değirmen dönermiş vakti zamanında... Şimdilerde 17 tanesi kalmıştır diye anlatmışlardı bize... Suyu alçaktan alıp yukarıdan boşaltan bu devasa su çanaklarının her birisinin de halk arasında bir isminin olduğu, en büyük boylu olanına “El-Muhammediyye” dediklerini hatırlıyorum... Sağ mıdır, hayatta mıdır Muhammediyye isimli o değirmen, kim bilir kaç yüz yıllıktı... Ama insanların, hayvanların, ağaçların teker teker öldürüldüğü bir yerde ona da kıymışlarsa çok mudur...
Ahhh... Hama... Bir derin Ahh...
Tıpkı Yunus Emre’nin söylediği gibi... “Dolap niçin inildersin? Derdim vardır inilderim”...
Suriye... Bugün baştan başa bir dert... Baştan başa bir inilti... Baştan başa bir ahh...
***
1982 yılında Baba Esed’in Müslüman Kardeşler Hareketini bahane ederek Hama’da gerçekleştirdiği katliamda binlerce kişi yok edilmişti. Toplu mezarların yerleri bugün bile halen sır. Rejime muhalif hatırı sayılır bir akademik çevre, Suriye diasporasını 1982’den bu yana yurt dışında diri tutmaktaydı. Aynı muhalif kadro, son beş yıldır rejim muhalifleri veya Suriye dostları olarak değişik diplomatik kanallarla Suriye’nin geleceği hakkında rol alıyor. Suriye muhalefeti dendiğinde, 1982 Hama katliamının önemli bir anlamı var bu bağlamda. Muhalefeti sadece, laik/liberal gövdeden ibaret görmek isteyenler bu gerçeği atlayamazlar...
ABD’nin PYD desteğiyle bir kez daha perçinlenen Ortadoğu öngörüsü hakkında mezkur “laiklik” vurgusunun önemi biraz daha somut anlam kazandı, kazanacak da. Zira ABD Ortadoğu’daki müttefikini veya Suriye örneğinde olduğu gibi destek vereceği muhalefeti bile “laiklik” kartı üzerinden tercih ediyor. Nasıl ki Mısır’da halkın oyuyla seçilmiş İhvan hareketini değil de cunta darbesini desteklediyse, Suriye’de de halkına karşı kimyasal silah kullanan diktatör Esed’i ve Esed ile ortak hareket eden PYD’yi destekliyor...
***
Türkiye sadece kendi sınırlarının hukuk mücadelesini vermiyor bugün. Türkiye kan ağlayan Şam’ın, Halep’in, Hama’nın, Humus’un da sözcüsü konumunda... Hama’ya Halep’e düşen her mermi bizim kalbimize düşüyor...