Seçim sonuçları bir kesimde hayal kırıklığına neden oldu ve bu kesim seçimleri sosyolojinin ve siyaset biliminin kuralları ile analiz etmek yerine, yine aynı zihin tembelliğine yöneldi. Buna göre halk, yine hata yaptı ve kendi zararına olmasına rağmen AK Parti’yi birinci parti yaptı.
Bir çoban ile kendi oyunu eşit görmezseniz çobanı, yani halkın tamamını hor görmüş olursunuz. Halkı hor gören bir anlayışın onun yararını düşündüğüne kim inanır?
Halk, bu seçimde de yanlış yapmadı, kendi yararına göre oy verdi. Seçmen, projesi olan, geçmiş deneyimlerle başarısını kanıtlamış, halka ve ülkeye yararlı olacağına inanılan bir ekibe oylarını verdi. Bundan da daha doğal ne olabilirdi ki?
***
Muhalefete baktığımızda, ne belediyecilik, ne de milli konularda dişe dokunur bir söylemlerinin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. CHP lideri Kılıçdaroğlu, tüm stratejisini 17 Aralık iddialarının üzerine kurdu, Hükümeti yolsuzlukla suçladı. Bu iddialar elbette önemliydi, ancak seçmen Kılıçdaroğlu’na dönüp “Hadi diyelim ki dediklerin doğru, peki senin çözüm önerilerin nedir, bir de onları dinleyelim” dediği zaman sorusuna cevap alamadı.
Sayın Kılıçdaroğlu sorunların çözümü namına bir ara mazotu köylü için 1.5 liraya indirmekten bahsetti... Ancak bu tür vaatleri vatandaş artık vaatten bile saymıyor. Biliyor ki bir ürünün fiyatını indirirseniz, onun kaynağını da bulmak zorundasınız. Mazot düşerse devlet, başka bir ürüne zam yapar. Kılıçdaroğlu, daha zengin bir Türkiye için iddia ettiği yolsuzluk paralarını kaynak göstermeye kalktı. Yani CHP, ekonomiyi nasıl daha üretken hale getireceğini, hangi alternatif kaynakları bulacağını dahi söyleyemedi. Hiç kimse kusura bakmasın ama muhalefet partilerinin ekonomi söylemi bırakınız üniversitelerdeki İktisata Giriş derslerini, ilkokul mezunu çobanın bile iktisat bilgilerinin gerisinde kaldı.
İkinci olarak, eğer rakibinizi yolsuzlukla suçluyor iseniz, sizin de geçmiş karnenizin temiz olması gerekir. Hiç kimse hafızasını kaybetmedi. Seçmen muhalefetin 1990’lı yıllardaki yolsuzluk karnesini çok iyi biliyor. Bu nedenle muhalefet, rakibine yolsuzluk iddiaları ile yüklenirken ölçülü olmalıydı, kendisini sütten çıkmış ak kaşık saymamalıydı.
Özetle, halk kandırılmış değil. Halk, objektif kriterlerle partileri değerlendirdi ve seçimini yaptı... Bu anlamda birilerinin küçümsediği halk, bence kendisini küçümseyenlerden çok daha rasyonel davrandı.
***
Seçmeni 17 Aralık iddialarına duyarsız kalmakla, çıkarcı, hatta ilkesiz davranmakla suçlayanlar da haklı değiller. Seçmen, iddiaları ciddiyetle dinledi ve kanaatimce iddialar AK Parti’nin oy oranlarını etkiledi. Eğer 17 Aralık olmasaydı AK Parti’nin oy oranı rahatlıkla % 50’nin üzerine çıkardı, belki de % 55’i aşardı. Türk seçmeni yolsuzlukları her zaman önemsemiştir ve bu ilgi sandığa yansımıştır. Ancak insanlar, henüz mahkeme aşamasındaki iddiaları yargılamadan doğru kabul etmeyi reddetti. En önemlisi hukukun siyaseti dizayn etmede araç olmasına itiraz etti. Halk, aynı şekilde siyasetin hukuku dizayn etmesini de istemiyor ve ona da reaksiyon gösteriyor.
Eğer bir ülkede onmilyonlarca insan üst üste 8 defa aynı partiyi birinci yapıyorsa, o insanlar yanılıyor olamaz. Eğer sonuçlardan memnun değilseniz halkı değil, kendinizi değiştirmek zorundasınız. Ya siz yanlışsınız, ya da kendinizi anlatamıyorsunuz...
Özetle, seçim sonuçları herkes için bir şeyler söylüyor, bir sonraki seçimi yine halkı doğru okuyan kazanacaktır.