Halkın seçtiği bir iktidarı devirmek için, her şeyin mübah hale geldiği bir süreçten geçiyoruz.
Yabancı bir ordunun işgali altında müstemleke bir Türkiye’ye razılar, ama bu halk iktidarına ve bu halk iktidarının lideri Erdoğan’a razı değiller.
Oysa 12 yıldır, ne servetlerinde ne kazançlarında bir azalma oldu.
Özel yaşamlarına müdahale asla söz konusu değil.
Soma madenciliğin patronu gibi yurt dışında yurt içinde özel adaları bile var.
Ama yetmiyor...
İktidarın tadını almışlar, hırsına bulaşmışlar bir kere, bu hırsı dizginleyemiyor, iktidar çatışmasını bırakmak istemiyorlar.
‘Eciş bücüş, yeteri kadar beslenememiş, koltuğunun altında gazetesi bile olmayan, habire makarna yiyip ayran içer’ diye aşağıladıkları insanların, bir mucize gibi gerçekleşen iktidarı karşısında kendilerini kuşatılmış, bir kafese kilitlenmiş gibi hissediyorlar.
Çünkü artık sınırsız bir tahakküm güçleri yok.
Hükümet kurup, hükümetleri deviremiyorlar.
Yabancıların sopasıyla tehdit edip korkuttukları siyasetçilerin nesli tükenmiş, ama farkında değiller!
Kandil’dekilerle, Öcalan’la oyun oynayamıyorlar!
Kürt piyasasına, Kenan Evren ve Özal zamanlarında sürdükleri etki ajanlarının kıymeti harbiyesi yok artık!
Türkiye’yi değerlendirirken akıllarına gelen tek şey, kaybettikleri iktidarlarıdır.
Yoksa ne demokrasi, ne özgürlükler hiçbir zaman dertleri değildi bunların.
Devletin Kürtler’e yaptığı zulmü bile, Gezi’ye çıktıkları gün anladılar!
Her yolu denediler. Kürtler, Aleviler, Sünniler üstünden akıl almaz oyunlar tezgahladılar.
1915 felaketi, İstiklal Mahkemelerinde kurulan darağaçları, Dersim, Sivas, Taksim-1997 katliamı, son Kürt savaşı, on yılda bir yapılan darbeler bunların marifetidir.
Türkiye, bunların taraf olduğu yeni bir iktidar çatışmasının içinden geçiyor.
Aralarında Yılmaz Özdil gibi, düşünen milyonlarca insan var ve bu insanlar, AK Partiye oy veren, destekleyen herkesin her kötülüğü hak ettiğine inanıyor.
Biri dün Doğan medyasındaki köşesinde, ‘üç maymunları oynamaya gerek yok’ anlamına gelen şu sözleri yazdı:
‘Son bir yıldır AK Partililer ve diğerleri olarak yaşıyoruz. Diğerleri dediğimiz AK parti çemberinin dışında kalan her şey, herkes..’
Bu tasnife siz coğrafyaları bile ekleyebilirsiniz. Türkiye’de, Nijerya, Mısır ve Brüksel diye üç coğrafyanın üç devletin yaşadığına inanıyorlar. Türkiye’de coğrafyaları, şehirleri bile kendi kafalarında böldüler.
On tane Konya Ovası, yirmi tane Erdebil Köşkü, bir Bağdat Caddesi etmez bunların gözünde!
Mezopotamya ovası , helak oldu, ortak sofralara oturulan Kasrê Kanco’nun eski tadı yok artık!
Sevgilisi tarafından terk edilmiş aşığın ruh hali içinde, Mezopotamya Ovasına da Kars’a da hüzünle bakıyorlar!
Değil mi ki, savaş yorgunu Mezopotamya sakinleri hala Erdoğan’nın Kürt savaşını bitireceğine inanıyor ve partisine oy vermeye devam ediyorlar!
Yılmaz Özdil’e şaşacağımıza Özdillerin kervanına katılan Mezopotamya Ekspresi’nin eski yolcuları ile Kasrê Kanco’nun müdavimlerine şaşalım!..
Kürtleri savaşın içine çekmek için nelerini vermezler!
Tümü birden, bir halk iktidarına karşı, psikolojik savaş açtılar.
Yıldıray Oğur’un yazdığı gibi, Allah’tan , bu savaşı hala silahsız sürdürüyorlar, ama bu psikolojik savaşın ilelebet silahsız devam edeceğinin hiçbir garantisi yok...
Bütün umutları Kürtlerin silahlarında...
Ah o silahlar bir ateş alsa, her şey fıstık gibi olacak!
Yılmaz Özdil’e şaşmasın kimse!
Soma’da şehit olan maden işçilerinin ardından ‘müstahaktırlar’ diye konuşanlar, nefret duygularını gizleme gereği duymayanlar, bir zamanlar Kürtler’in binlercesinin faili meçhul cinayetlere kurban gitmesini alkışlıyor ve ‘isyan edene, müstahaktır , isyan etmeselerdi kardeşim’ diyorlardı..
Aynı adamlar, gün geldi, ‘ isyan edene müstahakkını veren’ Ergenekon sanıklarının can ciğer dostları oldular.
Bu can ciğer dostlar arasına sözüm ona bazı Kürt dostları liberaller de dahil oldu.
Kafa aynı kafa...
Roboski’deki acıların üstüne çadır kurdular, şimdi aynı çadırı Soma’da kurmaya çalışıyorlar.
Yemezler kardeşim.
Ne Erdoğan’ı ne bin bir zahmetle elde edilmiş bu halk iktidarını size yedirirler!..
Sırası geldiğinde Erdoğan’ı ve hükümeti eleştiren pankartları taşır, Soma’nın hesabını sorar bu halk, hatta protesto bile eder, fakat bunu yaparken şu pankartı kaldırmayı da unutmaz: ‘Ama bu hükümet benim hükümetim...’