Pazar günü sabah namazının ardından bir grup genç İstanbul Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Camii’nde bir araya geldi. Müslüman’ın lugatında olmaması gereken bir ifâdeyle söylersek “Sabahın köründe” bu gençler neden bir araya gelmişti? Dertleri neydi?
Dertleri Halep... Dertleri Suriye... Dertleri ümmetin çocukları...
Halep, Rusya ve İran tarafından bombalanıyor, yakılıyor... “Anladık, Esad’sız olmazmış” diyen demokrasinin ve laikliğin beşiği Batı’nn gözetiminde kardeşlerimiz, evlatlarımız katlediliyor.
Geçtiğimiz gün insanlık düşmanı ittifakın uçakları Halep’te bir hastaneyi bombaladı. Bu saldırıda Halep’in tek çocuk doktoru olan Dr.Vasim Muaz da öldü. Çocuklar doktorsuz kaldı diyeceğim ama ülkeyi yönetirken laiklikten zerre ödün vermeyen Esad’ın hâmîleri Suriye’de çocuk mu bıraktı... Demokrasiye ve laikliğe uygun şekilde çocuklarımız katlettiler. Çocuk doktorunu öldürmüşler, hastaneleri vurmuşlar onlar için ne ki; yeter ki demokrasiye, laikliğe halel gelmesin!.
Halep Valisi Muhammed Fabile, Yeni Şafak’tan Yılmaz Bilgen’e konuşmuş. Vali Fabile Halep’te yaşanan vahşeti anlatıyor:
“10 günde 670 kez vurulduk. 300 sivilimiz hayatını kaybetti, 300 bin sivil ise açık hedef. Halep’in çığlığını duyan gören yok mu?
Halep teslim olmayacak. Bu kadim kent topyekûn tahrip edilebilir, hepimiz ölebiliriz, ancak Esed’ten aman dilemeyeceğiz.
Suriye’deki Sünni Müslümanların etrafını Nusayri ve PYD ile çevirip ülkenin ortasında küçük bir adacığa hapsetme projeleri var. Türkiye ile irtibatımızı kesmek istiyorlar. Halep’te Nusayri nüfus yüzde 1 bile değil. Ancak asıl hedefleri Sünnileri cezalandırmak ve buradaki İslâm medeniyetini tamamen ortadan kaldırmak.
Egemen güçler bu iki azınlığa (Nusayri ve Kürtler) da birer devlet kurdurarak, bölünmüş Suriye üzerinden bölgede yıllarca sürecek çatışma ortamı oluşturmaya çalışıyorlar. Bu çatışma ortamı Ortadoğu’yu etkileyecek uzun süreli bir kaosa neden olacak ki asıl amaçları da bu. Direnişin yanında yer alan Türkiye, parçalanmış bir Suriye’den en fazla zarar görecek olan ülke olacak. Çünkü Türkiye Suriye’nin bütünlüğünü samimi olarak savunan tek ülke.”
“Halep’in çığlığını duyan gören yok mu?” diye soruyorsun ya Sayın Valim; görüp duyacaklar da bir şeyden emin olamıyorlar: Halep demokrasiye ve laikliğe sahip çıkar mı, çıkmaz mı? Bundan bir emin olsalar, ne çocuk öldürürler, ne hastane bombalarlar! Adamlar inançlarını çok bağlılar. “Değerlerimizin zarar göreceğini anladığımız anda çoluk çocuk öldürmekten, öldürülmesine göz yummaktan imtinâ etmeyiz” diyorlar. İmtinâ etmediklerine geçmişleri de şahid!..
Üsküdar’da bir avuç Müslüman kardeşleri için bir araya gelip dua etti. Toplu dualar daha sık, daha kalabalık ve her yerde olmalı. Çünkü “toplulukta rahmet vardır”. Allah’ın rahmetini, yardımını ancak bu şekilde celbedebiliriz. Duamızdan başka bir şeyimiz olmadığına göre... Güç ve kuvvet sahibi yalnız O olduğuna göre...
“Gelsem ne olacak” demeyelim. Birileri de çıkar, “Yaşıyorsun da ne oluyor, atmosfere karbondioksit salıp bir de çevre kirliliğine sebep oluyorsun” demezler mi? Derler!.
Yazımın başlığını, “Halep orada ise arşın burada” deyiminden mülhem “Halep Orada İnsanlık Nerede?” diye koymam boşuna değil. Mezkûr deyim halk arasında “İddia ettiğin şey doğru ise haydi ispat et bakalım, burada da şartlar hazır, haydi yap da görelim” anlamında kullanılıyor. Ben de naçizane köşemden sesleniyorum: Derdiniz insanlık ise insanı yaşatmak ise hadi gösterin bakalım insanlığınızı. Şart şurt koymadan Halep’e yardım edin de görelim o bolca reklamını yaptığınız evrensel ilkelerinizi!..