Yıllarca ‘Devlet Sanatçısı’ ünvanı taşımış, yaşını başını almış bir tiyatro duayeni… Her seferinde sanatın ‘ayrıştırıcı’ değil, ‘birleştirici’ rolünden dem vurmuş bir koro… Sonuç? Kocaman sıfır!
27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü dolayısıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan twitter hesabından bir klip yayınladı. Klipte pek çok ünlü, sevilen, yıllarca alkışladığımız kıymetli sanatçılar hep bir ağızdan ‘Hayat varsa sanat var, sanat varsa hayat var’ şarkısını söylüyor. Yüzler gülüyor, güzel mesajlar veriliyor. Buraya kadar her şey normal.
Normal olmayan, marjinal çevrelerin klipte oynayan sanatçılar üzerinde ‘mahalle baskısı’ kurmak istemeleri... Durduk yere, ‘AKP’nin klibinde oynayanlar büyük tepki çekti’ türünden ‘takıntılı’ cümleler kurmaları... Bu ‘takıntı’lara ‘eyvallah’ diyen bazılarının da ‘zoka’yı yutup ‘bilmiyorduk, bilsek o klipte oynamazdık’ diyerek pişmanlık beyan etmeleri...
Altı üstü bir klip... Bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı da klibi paylaşarak, Tiyatrolar Günü vesilesiyle, bu özel günü kutluyor. Sanatçıların ‘Hayat varsa sanat var’ mesajı milyonlara ulaşıyor. Gurur duyulması gereken bir paylaşım için ‘duayen’ tiyatrocu (Haldun Dormen) ‘Bilmiyordum, klibi hazırlayan Nilgün Belgün’ün kurbanı olduk’ diyor. Duyan da terör propagandasına kurban gittiğini sanır.
Haldun Dormen ki yıllarca bu ülke tarafından alkışlandı, Devlet Sanatçısı ünvanıyla onurlandırıldı. Şimdi oynadığı bir klip Cumhurbaşkanlığı ‘etiketiyle’ yayınlanınca birden ‘kurban’ haline geldiğini düşünüyor.
Neyse ki sağduyulu olanlar da var. Nevra Serezli ‘Yaşını başını almış insanlarız, kolay kolay kullanılmayız, art niyet aramıyorum’ diyor. Göksel Kortay da ‘Ben her türlü yasaklamaya karşı özgürlükten demokrasiden yanayım’ diyerek mahalle baskısına rest çekiyor.
Haldun Dormen… Hani siz ayrışmadan yana değildiniz? O halde niye ayrıştırıyorsunuz? O makamda Recep Tayyip Erdoğan değil de A. Necdet Sezer, Demirel oturuyor olsaydı aynı ‘ayrımcılığı’ yapar mıydınız?
Nilgün Belgün klibin Kültür Bakanlığı’nca hazırlandığını zaten söylemiş. Bakanlık bu devletin değil mi? O halde sorun ne?
İnsan devletinin en yüce makamına karşı bu kadar “cimri”, marjinal baskıcılara karşı böylesine “kibarlık budalası” olur mu?