Mahkeme Can Dündar için “kırmızı bülten” istedi...
Can Dündar’a sorarsanız, “Fikir özgürlüğünün INTERPOL takibine alınması söz konusu değil...”
Casusluk faaliyeti (ya da devlet sırlarını faş etmek) fikir özgürlüğüne giriyorsa, doğrudur... “Kırmızı bülten” talebi genellikle dikkate alınmaz.
Dünyanın bu meseleye (MİT TIR’ları hadisesine) nasıl baktığı da önem arz ediyor tabii... “Dünya” dediğimiz konsorsiyum, yani Batılı devletler ve ABD bu işe nasıl bakıyor?
Nasıl bakacaklar, Can Dündar gibi bakıyorlar elbette...
Ortadaki işin adlı adınca “casusluk faaliyeti” olduğunu, dolayısıyla “kırmızı bülten”in yürürlük kazanması gerektiğini bildikleri halde mahkemenin talebini dikkate almayacaklar.
Çünkü MİT TIR’ları hadisesine Türkiye’yi sıkıştıracak, Türkiye’nin terörle mücadelesine itibarsızlaştıracak malzeme gözüyle bakıyorlar... Ayrıca söz konusu casusluk faaliyetinin bir “parçası” ya da “kurgulayıcısı” konumundalar.
Can Dündar, geçenlerde BBC’nin konuğuydu...
Başına gelenleri (ya da getirilenleri) anlatmaya çalıştı ama BBC muhabiri tarafından rezil rüsva edildi.
BBC muhabiri şunları söyledi: “Şimdi doğruyu konuşmak lazım. İngiltere’de ve ABD’de devlet sırrı olan bir olay haber konusu olsa, o gazeteci sizinkinden daha kötü bir muameleyle karşılaşırdı...”
Demek ki Batılılar da farkında MİT TIR’ları hadisesiyle ne amaçlandığının.
Hatırlayalım:
Can Dündar “gazetecilik” saikiyle o görüntüleri yayınladığını söylemişti...
İfadesinde aynen bu cümle geçiyor: “Gazetecilik yaptım...”
Sadece “gazetecilik” olsaydı, tolere edilebilirdi... Ama “iş” görüntü yayınlamayı aştı... Çünkü söz konusu haber, doğrudan terörle mücadeleyi kriminalize ediyor, Türkiye’nin DEAŞ’a silah gönderdiğine dair birtakım “yalan iddiaları” içeriyordu.
Nitekim bu iddialar “savcılık sorgusunda” Can Dündar’a soruldu: “DEAŞ’a silah gönderildiğini iddia ediyorsunuz. Buna ilişkin bir kanıtınız var mı?”
Can Dündar bu soruya şöyle cevap verdi: “Hayır... Hiçbir kanıtım yok. Duyum üzerine yaptım bu haberleri.”
Duyum üzerine ülkesini karalayan (vaki FETÖ provokasyonuna malzeme üreten) Can Dündar, yurtdışına kaçtıktan sonra, neredeyse bulunduğu her platformda bu “duyum”unu seslendirdi ve Türkiye’nin DEAŞ’a silah gönderdiğini tekrarlayıp durdu. “Cehennemden geliyorum” demeyi de ihmal etmedi tabii...
Hâlâ bu duyumunu seslendiriyor ve büyük bir destek buluyor Batılı ülkelerde...
Mahkemenin kırmızı bülten talebinden sonra söyledikleri ibretliktir: “Ortada bir suç var ama o bizim suçumuz değil, iktidarın suçu. Kimse içerikten bahsetmiyor, bu Türk halkını haberi olmadan Suriye ile savaşa sokacak bir skandaldı. Elbet bir gün yargılanacaklar ve mahkûm olacaklar... INTERPOL onlar için yakalama kararı çıkaracak...”
Görüldüğü üzere, hâlâ tehdit ediyor rezil herif.
Cezaevinden JOE Biden marifetiyle kurtarılmıştı...
Kurtarılır kurtarılmaz, yurt dışına kaçıp Amerikan bayrağının altına sığınmıştı... Amerika bayrağı altında uyurken çektirdiği bir de fotoğraf vardır. İnternetten ulaşabilirsiniz...
Gazeteci değil, bir “operasyon elemanı”dır...
O görüntüleri de, FETÖ’nün ve Batılı destekçilerinin verdiği güvenceyle yayınlamıştır.
Dolayısıyla, “kırmızı bülten” gibi dolambaçlı ve sonuç getirmeyecek girişimlere lüzum yok...
Çünkü Can Dündar artık sıradan bir “adli vaka” değil...
Bir “istihbarat” konusu...
Öcalan nasıl derdest edilip Türkiye’ye getirildiyse, bir gizli servis operasyonuyla alınıp “cehennem” addettiği ülkeye getirilmeli, mahkemenin huzuruna çıkarılmalı!