Ali Bulaç son dönem “İslamcı” fikir hayatının önemli isimlerinden biri. Son dönem dedimse, 1960’lardan bu yana geçen süreyi kapsıyor. Bu dönemde birçok genç insanı “radikal islami yorumlar” istikametinde etkilediği muhakkak.
Peki Hükümet’le Camia arasındaki gerilimde durduğu yer Ali Bey’in dünlerde etkilediği kesimde nasıl karşılanıyor?
Son “Sulh yolu tutulmalı” yazısı ile bir kere daha konuşulur oldu. Şunu söyleyeyim: Pek çok ortamda bizzat bana sorulmuştur; Ali Bulaç neden hala orda, diye. İnsanların bu soruya kendilerince verdikleri pek çok cevap bulunduğunu da biliyorum. Cevapların özü, orada bulunuşunun yadırgandığı ve muhtemelen önceleri çok iyi ilişkileri bulunan Tayyip Erdoğan’la arasında geçen problemlerle ilişkili bulunduğu yönündedir. Doğrusu o problemleri yeterince bilmiyorum.
İnsanların Ali Bey’den görmesini istedikleri şey şu:
- Camia, devlet içinde, özellikle yargı ve emniyet camiasının stratejik makamlarında örgütlendi ve kendi politikalarını empoze eden bir yapı oluşturdu.
- Camianın şu an girdiği savaş ortamı, geçmişte asla benimsemediği bir tarz. Bir başka siyasi iktidar olsa yine benimsemesi beklenmeyen bir tarz. Başka herhangi bir ülkede yine asla benimsemeyeceği bir tarz. Ve şimdi Türkiye’de, dindar toplum kesimlerinden oy alan bir yapıya karşı bu dili benimsemesi özel bir yorumu gerekli kılıyor.
- Ali Bulaç’ın kendisi de diyelim iktidarın dış politika ve ekonomik yönelişlerine sert eleştiriler getiriyor. Ama bu eleştirilerin yaptırım gücü ile devlet içine nüfuz etmiş bir özel topluluğun içerden muhalefeti ciddi farklılık arz ediyor.
- Bu iktidarın 13 yıllık döneminde, dindar toplum kesimlerinin sistem bünyesinde çözülmesini arzu ettiği birçok husus fiili planda da olsa çözüme kavuştu. Camia da bu dönemde “en fazla korumaya mazhar yapı” muamelesi gördü. Şu anda iktidarı yıkma ameliyesinde başı çekmesinin özel bir anlamı olmalı.
- Ak Parti iktidarı, dışarıda problemler yaşıyor. Hükümetin özellikle Davos’ta en keskin biçimde ortaya çıkan Filistin-İsrail politikası, geçmişte İran’a yönelik ambargoda, sonra Suriye ve Mısır’da Amerika ile farklı yerlerde bulunması, Hükümetin ekseni konusunda uluslararası güç odakları nezdinde kuşkular oluşturdu. Camia ile ilişkinin burada kopmuş olması, acaba Camia’nın uluslararası bağlantılarıyla ilgili olamaz mı?
- Bu iktidar döneminin bazı alanlarda kirlenme yaşadığı söylenebilir. İslami camiadan yazarlar bile zaman zaman buna işaret ediyor ve iktidarı uyarıyorlar. Bu iktidar döneminde Camia’nın gördüğü “en çok gözetilen yapı” muamelesi de bir noktadan bakıldığında usulsüzlükler (yolsuzluk mu demeliyim?) niteliği arz ediyor. Camianın Emniyet - Yargı network’ü ile yolsuzluk üzerinden Hükümete karşı operasyon başlatması, salt bir Cemaat duyarlılığını mı ortaya koyuyor, yoksa başka bir siyasi hesabı mı?
Deniyor ki, Ali Bulaç’ın tüm bu soruları Camia ile paralel biçimde cevaplandırmayacağı açık. Burada Ali Bulaç’ın kendi özgün dünyası içinde vereceği cevapların, Camia ile ciddi bir farklılaşma ortaya koyacağı da açık. Ali Bey’den bu asgari politik- ideolojik bilinç beklenir.
Ancak Ali Bey bir yandan da Zaman’da yazıyor.
Camia, Zaman’da ya da herhangi bir Camia medya organında yazan birisinin farklılaşması karşısında hemen okları ona çeviriyor. Bir süre sonra da yazı yazamaz ya da konuşamaz hale getiriliyor.
Ali Bulaç, benim Ülke TV’deki konuşmama yer verip “Bunların tamamı doğru” dedikten sonra atılan tweetlere bakıldığında, Ali Bey’in topun ağzına gelmesine ramak kaldığını görebiliyorsunuz. Ki orada, benim sözlerimi verdikten hemen sonra “Bunlar yargı tarafından doğrulandı mı” cümlesini kurarak, yeniden Camia ile paralellik arayışına girdiği halde. Sanki yargı alanındaki garabetleri hiç bilmezmiş ve bizdeki yargıdan hep en sağlıklı sonuçlar çıkacakmış gibi. Alın işte, HSYK’daki, Yargıtay’daki, Sulh Ceza’daki kadrolar değiştikten sonra da yargı kararlar veriyor, ne diyeceksiniz?
“Sulh yolu” diyoruz ya. Orada doğru roller oynamak lazım sevgili Ali Bey kardeşim. İşiniz gittikçe zorlaşıyor. Bilmem şu anda “Yahu ne yapıyorsunuz siz? Bu savaş diliyle nereye varacaksınız? Anadolu’nun saf insanlarına bu savaş yükünü neden çektiriyorsunuz” türünden bir yazı yazsa, ipini önce Bülent Keneş mi çeker, Ali Ünal mı, Önder Aytaç mı? İsterse bir Hasan Sutay’ın tweetlerine bakıversin.
Ali Beyciğim, henüz Zaman’da yazarken “Sulh yolu” için daha gerçekçi şeyler yazın lütfen, Keneş gibi adamlar beğenmezse beğenmesin.