Neredeyse her gün kadınlarımız vahşi cinayetlere kurban gidiyor.
Her birinin insanlığımızı yerle bir eden hüzünlü hikâyeleri var.
Neden bu cinayetler, vahşetler? Nasıl önlenecekler?
Bu konuda Dünyada ve Türkiye’de yapılmış bilimsel çalışmalar var.
Polis Akademisi Yayınları arasında yer alan “Dünyada ve Türkiye’de kadın cinayetleri 2016-2017-2018 verileri ve analizler” bunlardan biri.
Buna göre Türkiye’de 1 milyon kişide ortalama cinayet sayısı 3,8 iken İsrail’de 7, Belçika’da 8, ABD’de 22, Rusya’da 32, Brezilya’da 42…
Türkiye’ye bakalım.
Öldürülen kadınların yüzde 46,1’i ilkokul, yüzde 17,9’u ortaokul, yüzde 13,4’ü lise mezunu. Okul çağında olmayan yüzde 6,5 ve üniversite mezunu yüzde 5,8.
Cinayetleri işleyenlerin yüzde 46,8’i ilkokul mezunu. Yüzde 22,2’si ortaokul, yüzde 18,9’u lise, yüzde 5,5’i üniversite mezunu.
Katillerin, öldürdüklerine yakınlık derecesi: Eş/sevgili: Yüzde 63,5. Akraba: yüzde 32.
Cinayet sebeplerine gelince.
Cinsel motifler yüzde 36,2, psikososyal motifler yüzde 42,6, psikiyatrik bozukluk/madde kullanımı yüzde 13, ekonomik motifler yüzde 7,7.
Raporun sonunda çok önemli tespit ve öneriler var.
Bunların hepsi yöneticilerle ilgili.
Kadın cinayetlerinden ve toplu intihar gibi gösterilen siyanür cinayetlerinden iktidar düşmanlığı çıkartanlara lafımız yok.
Şahsi kanaatime gelince.
Sadece kadın cinayetleri konusunda değil, aile ve bireyin problemleri açısından da Türkiye ve dünya ciddi bir bunalım içerisinde.
Problemin kaynağı bizzat insanın kendisidir. Mesele, insan problemini çözmede. Evet, cinayetlerin tahsil durumu, ekonomik durum, ailede geçimsizlik, psikiyatrik bozukluklarla ilgisi var.
Ama önce insanın problemi nerede başlıyor sorusunu sormalıyız.
Problem ailede ve eğitimde başlıyor.
Ailede ve eğitimde; insan sevgisi, şefkat, merhamet, yardımlaşma, dayanışma olmazsa, fert, insanî özelliklerine nasıl sahip olacak ve onları nasıl koruyacak?
Aile çekirdek aile olunca, kadınlarımız/kızlarımız kime yaslanacak? Dedeler, nineler, yakın akrabalar, akraba gibi komşular, dostlar olmayınca, cinayetlere giden yolu kimler tıkayacak? Mağdurlara şefkat kucağını kimler açacak? İtilenler, kakılanlar hangi limanlara sığınacak?
Sığınma evlerini küçüksemiyorum. Ama onlarda yaralara merhem olunabiliniyor mu?
Toplumsal cehaletimiz gelenek diye bir “erkeklik” damarı oluşturmuş.
Kadını insan görmeyen insan suretinde canlılar var.
Kadına vurmak, aşağılamak, onurunu kırmak, ezmek erkeklik değil, zalimliktir.
Allah zalimlere ağır cezalar vaat ediyor.
Allah’tan korkan; acize, zayıfa, çaresize zulmeder mi?
Evin masum çiçeklerini ezer mi?
Biz en kıymetli varlıklarımızı kız/erkek, şefkatle, merhametle Allah korkusu ile nasıl donatacağız?
“Bu işi aileye bırakalım” yollu hür fikirler var.
Ya aile insanlıktan, edepten, ahlaktan, dürüstlükten, şefkatten, merhametten mahrumsa.
Ya zulüm ailede kol geziyorsa?
Devlet seyretsin mi? Bu seyrettikleri canavara dönüşünce “nerede devlet, nerede yargı, hani tedbirler?” diye sızlanmanın anlamı var mı?
Bir de ceza meselesi var.
Ceren’i bıçaklayıp öldüren katil daha önce de 13 yaşında çocuk bıçaklamış.
İşe bakın, kapalıdan açık cezaevine bile alınmış. Firar etmiş sonra 20 yaşında bir kızımızı katletmiş.
Sormanın tam zamanı:
Çocuk bıçakladığında bu katil idam edilseydi, Ceren’i öldüremeyecekti. Üç gün firarda iken kaç kişiyi öldürme planları yapmış. Ya o cinayetleri de işleseydi…
Evet, o ne der bu ne der değil, böylelerini idam etmeliyiz.
Toplumsal vicdanı ancak böylelerinin idamı yatıştırır.
Neden referandum yapılmıyor?