Müslüman coğrafyasının; bunca parçalara, fikirlere, mezheplere bölündüğü bir dönemde konjonktürün nereye doğru evrildiğine dikkat edersek, alınacak dersler fazlasıyladır.
İsrail Devleti’nin kurulma tarihinden daha öteye bakarsak, nasıl Orta Doğu’da İsrail Devleti kurgusuna yönelik adımlar atıldığını, o zamanın İngiltere’sinin bu fikriyata nasıl destek verdiğini, Osmanlı’nın nasıl çökertildiğini ve altında hangi planların yattığını ve bizim hangi sinsi oyunları göremeden tuzağa düştüğümüze dair derin argümanlar ve gerçekler yattığını görmekteyiz.
Başımızın Suriye’de karıştırıldığını, bunun akabinde İsrail’in en az Dicle ve Fırat arasından toprak genişliği üzerinde kendinin hayal ettiği kalıcı devlete nasıl sahip olma planları yaptığını, aydınca görüyoruz.
Orta Doğu’da kendini devlet ilan edip, lakin bir türlü devlet olmanın ne anlama geldiğini halen idrak edemeyen İsrail’in, neden kalıcı kadim devletlere düşmanca ve haince hamleler yaptığını da anlamamız lazım.
Suudi ve Mısır gibi devletlerin yönetimindekilerin İsrail eğiliminin esas nedeninin bu olduğunu, derin hüsranla görmekteyiz.
İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatının Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağırısı ile zirve yapması ve oradan çıkan “Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olarak tanınması”, esasında büyük kırılma noktası olarak tarihe geçti.
Evet, tarih ve konjonktürel ayar, bize farklı bir boyutta yeni alternatifler sundu.
Trump’ın; “Kudüs” kararına, sıradan olay olarak bakarsak, meselenin kalıcı vahametini okuyamayız. Mesele şu ki; biraz evvel yazdığım gibi, bir zamanlar İngiltere’nin İsrail kurgusu için devredeki aklını, şimdi silah tüccarları Amerika’yı teslim almış Yahudi lobisi, tüm dünyadaki parayı kontrol eden Yahudi finans ailelerinin nasıl daha da ileriye götürdüğünü anlamamız lazım.
Türkiye’ye yönelik bu kadar acımasız saldırıların anlamını anlamakta zorlananlar, acaba şimdi anlayabiliyor mu?
Amerika’daki ambargo isimli tiyatro davanın neden şimdi devrede olduğunu, tam da Trump’ın Kudüs kararı bize anlatabildi mi?
Evet, FETÖ’yü besleyen kilidin Amerika’daki İsrail odaklı patronların, faiz lobisinin, finans çevrelerinin CIA’yı satın almış Yahudi çetesinin, Pentagon’u kontrol eden Yahudi silah tüccarlarının olduğunu anlamamız lazım.
Evet, uzun zamandır Amerika’ya odaklanırken, İsrail’i göz ardı etmememiz lazım olduğunu hep yazıyordum. Nitekim ki; suskun İsrail’in sesi, tam da PKK - PYD koridoru planları ile yüksekten çıkmaya başladı.
Evet, Yahudi lobisinin; finansı, medyayı, altını, buğday borsalarını hatta yediğimiz gıdaların tohumlarını kontrolde tutan bu bir avuç şeytan müttefikleri dünyayı istedikleri gibi tek merkezden yönetme gayreti içinde olduklarını, Amerika’nın küresel sistem planlaması ile anlamıştık.
Devletsiz, geleneksiz, milli kodsuz olanların, dünyadaki tüm milletleri kendi kodlarından ayırmak, milli değerlerini yok etme planlarının ardında yatan şeyin, herkesi devletsizleştirip üzerine tek dünya düzeni kurarak, tek devlet kurgusunu oturtmak değil mi?
Evet, Kudüs o yüzden kırılma noktası! Kudüs hem de Müslüman devletler için de kırılma noktası olmalı. Bugün Kudüs’e ses çıkaramayanların, nihayetinde sıranın kendilerine geleceğini de, hiç akıllarından çıkarmaması lazım. Kudüs davası; hem kutsal, hem de haklı davadır. Allah-u Teâlâ öyle bir konjonktürel durumla bizi birleştirdi ki, bunu doğru değerlendirerek yola devam edilerek Türkiye’nin tarihi misyonuna sahiplenme konumunu kalıcı elde etmemiz mümkün olacaktır. Erdoğan’ı ve Türkiye’nin, Müslümanların sesi veya oyunun merkezi olarak okumaya başlayan İtalyan ve Fransız medyasının bu manşetleri bile, başlı başına olup bitenlere tanım vermektedir. Kudüs’ün Filistin’in başkenti olarak tanımamızın ardından, Kudüs’ü tanıyan devletlerin başta Türkiye olmak üzere elçilik binalarının da Kudüs’e derhal geçirilmesi, İstanbul’da çıkan kararı kalıcı kılacak güç taşımaktadır. Bugün, çok muazzam bir tarihe şahitlik ediyoruz. “Haklıysan güçlüsün” diyen Erdoğan da, bu tarihin Türkiye’nin şanına şan katan sayfasında kalıcı olarak teyit edildi.