Irak sınırındaki Çukurca'ya gidiyoruz. Zap Suyu kenarında uzayıp giden yol yüksek dağlardan inen çığ sebebiyle zaman zaman kapanırmış. Devlet çığ düşen bölgelere tüneller inşa ederek ulaşımın kapanması sorununu çözmüş.
Biz gittiğimizde bazı tünellerin üstünde çığın getirdiği karlar hâlâ erimemişti!
Yolumuzun üzerinde Meskan Ölmez Madencilik şirketinin idare merkezinde durduk.
Sahibi İsmet Ölmez AK Parti'nin Hakkâri Belediye Başkan Adayı olan ve PKK/DEM'e karşı mücadele eden bir Hakkârili.
Kendisi yoktu. Yeğenleri ve Genel Müdürü'yle görüştük.
Maden, 600 işçinin iki vardiya halinde çalıştığı bir çinko ve kurşun cevheri madeni.
Türkiye'de 600 bin ton cevher üretildiğini bunun 300 bin tonunu Meskan Ölmez Madencilik'in ürettiğini söylediler.
Ayrıca 2,5m x 2,5m ve 5m x 5m ebadında 20 km uzunluğunda tünellerinin bulunduğunu, üretilen cevherin %90'nın İran'a ihraç edildiğini, Türkiye'nin oradan ithal ettiğini söylediler.
'Türkiye'de neden işlenmiyor?' sorumuza ise, 'Bölgenin ihtiyacını karşılasın diye Siirt'e bir izabe (eritme) tesisi kurulduğunu ama kapandığını, İran'da enerji çok ucuz olduğu için madenin orada işlendiği' cevabını verdiler.
Madenin terör sebebiyle 2005'e kadar üretimi durdurmak zorunda kaldığını; 2005'ten sonra tekrar üretime geçtiklerini hatırlattılar.
Terör maalesef bölgenin ekonomisini de olumsuz etkilemiş. Üniversitenin yaptığı bir sempozyumda Hakkâri'nin yer altı madeni zengini bir il olduğunu söylemiş uzmanlar.
Terör örgütü, ülkenin zenginliklerine sahip çıkmasına engel olmak ve bölgeyi ülkeden koparmak gibi bir misyon da üstlenmiş!
Benzer bir durum Gabar'da yaşanmadı mı? Şu anda günlük 40 bin varil petrol üretiyor. Yıl sonunda 100 bin varile çıkacağı tahmin ediliyor. 40 bin varilin gelirini 30 sene ile çarpınca terörün sadece Gabar'da nelere mal olduğu ortaya çıkar.
Ya diğer bölgelerde sebep olduğu ekonomik zarar?!
Kürtlerin çıkarını koruduğu yalanıyla propaganda yapan terör örgütü en büyük zararı da Kürtlere vermiş!
Oradan Çukurca'ya doğru devam ettik. Eşsiz tabiat güzelliklerinin yer aldığı güzergâhta suyla çalışan bir değirmenin önünde durduk. Tahin öğüten tarihi değirmen o gün çalışmıyordu. Değirmeni gezdik ve değirmen bitişiğinde tandırda ekmek pişiren bir hanımdan yeni pişmiş tandır ekmeği aldık. 7 günlük seyahatimiz boyunca yediğimiz en lezzetli yiyecek o hanımın pişirdiği tandır ekmeğiydi!
Zihinlerimizde terör olayları sebebiyle anıldığı için merak ettiğimiz Çukurca'ya vardık. Öğle vaktiydi, ezan okununca hemen merkezdeki Emir Şaban Camii'ne girip öğle namazını cemaatle eda ettik.
Emir Şaban Camii kiliseden camiye tahvil edilmiş, orijinal bir mabet. Restore edilmiş ve ibadete açılmış. Tertemiz bir cami. Cemaati da bol maşallah.
Çukurca küçük bir ilçe. Bir tane ana caddesi var. O cadde boyunca yürüdük ve karşılaştığımız hemen herkesle diyalog kurmaya çalıştık. Ayaküstü sohbet ettiklerimiz de oldu dükkânında oturup çay içtiğimiz de.
İlçenin ekonomisinin büyük çapta asker ve polis ile ayakta durduğunu hemen anlıyorsunuz. Lokanta, kafe ve dükkânlarda asker ve polis müşterinin bolluğu dikkat çekiyor.
Esnaf da bu ticaretten memnun görünüyor.
Sokakta konuştuğumuz bazı vatandaşlar terör döneminde köylerin boşaltıldığını ve dönmek istediklerini dile getirdiler. Tevafuka bakın ki aynı gün, Çukurca köylerine dönüşün önünü açacak çalışmalar yapıldığı medyaya düştü.
Emir Şaban Camii yakında restore edilmiş tarihi bir mekân Zap Sofrası adı altında lokanta olarak hizmet veriyordu. Orada biraz dinlendikten sonra Hakkâri'ye döndük.
Birilerinin iddia ettiği gibi sınırlarımız delik deşik değil. Geldik yerinde gördük.
Cuma günü sabah 10.30'da Üniversite'de Filistin Meselesi üzerine düzenlenen programda İdris beyle birlikte birer konuşma yaptık.
Cuma namazı için Ulu Cami'ye gittik. 1954 yılında inşa edilmiş üç sene önce yenilenmiş iki katlı kubbeli büyük bir cami. Üst kat dolmuştu alt katta namaz kıldık. İmamı göremedik ama kıraati de hitabeti de kulağı tırmalamayan huzur veren bir kıvamdaydı.
Cuma'dan sonra şehirleri gördük bir de köy görelim dedik. Rehberimiz bizi Bağışlı Köyü'ne götürdü.
2000 nüfuslu köy Avrupa köylerine benzer bir düzen ve temizlikteydi. Tüm yollar parke taşlarıyla döşenmiş, yeşilin içinde bir köy. Bahçelerde her türlü meyve var. Etraf yemyeşil.
Bizi misafir eden Ömer Aydın'ın misafirperverliği anlatılmaz ancak yaşanabilir.
Döndük ve akşamüzeri Hakkâri Valisi Ali Çelik beye uğradık.
Hakkâri hakikaten şanslı bir vilayet. Karşımızda doğuyu batıyı bilen, sağduyulu, görevinin ehli, analiz yeteneği ve çözüm üretme kapasitesi yüksek, millete devlete hizmet edecek yaşta hem aktif hem de mütevazı bir vali bulduk. Tam Türkiye Yüzyılı valisi.
Sorun?
Sorun büyük! Devletiyle kavgalı PKK/DEM'li bir belediye başkanı var Hakkâri'de.
Devam edecek.
Not:
Hakkâri'de 4 gün boyunca bizi ağırlayan Abdurrahman Dodurgalı hocaya, Engin Ümit beye, Ömer Aydın'a ve ailelerine misafirperverlikleri için teşekkür ediyorum.