‘Mâkus (ters) kaderden kaçış yok..’ başlıklı bir yazıyla Başkan Erdoğan’a Menderes’in âkıbetini hatırlatmaya çalışan ve günlerdir tartışılan bir yazı sahibi, ‘Darbe karşıtı bir yazının bu kadar ters yorumlanması anlaşılır şey değil..’ demiş.. Ama, o yazı, o başlık ve yan yana konulan Tayyib Erdoğan ve Adnan Menderes fotoğraflarıyla,
İçeriği ne olursa olsun, başka bir çağrışım yapmıyor zihinlerde..
Yıllarca önce ‘T… Solu..’ isimli bir dergi de, Erdoğan’ın fotoğrafını kapak yapıp, alnının ortasını işaretlemişti..
Bu taife hep böyledir, idâm sehpası ve kan ile beslenirler; sonra da barış türküleri söylerler.
Yazı sahibi, güyâ, ‘Ömrü darbelere karşı mücadeleler içinde geçmiş birisi’ymiş..
Bunu, onun, en katı diktatörlük yıllarını özgürlük yılları olarak nitelemesinden de anlayabilirsiniz. Çünkü, aynı yazıda, ‘Türkiye’de solun görece özgür olduğu yılların 1919-25 ve 1930-1945 yılları arası olduğu’ şeklindeki iddiasından da anlayabiliriz!!.
***Bu kişi, o yazısında, ayrıca, ‘RTE, tarihi kendince okuyup yorumluyor ve taktiklerini belirliyor’ da diyor. Halbuki, Erdoğan, tarihi onun gibi okuyup yorumlamalı, değil mi!.
Ama, Erdoğan için, ‘2013 yılında Gezi direnişinin, kendi 27-28 Nisanı olmasının önüne geçti (…)’ demesi ilginç..
(‘27-28 Nisan da ne ki?’ denilebilir? O tarih, 1960 Baharı’nda, milletin rey ve iradesiyle 10 yıldır başbakanlık yapmakta olan Adnan Menderes’e karşı, İsmet İnönü’nün, ‘Şartlar oluşunca ihtilâl meşrû olur..’ diyerek işaret fişeği ateşlemesiyle başlayan sokak kışkırtmaları ve Sıkıyönetim ilân edilmesi sürecidir. Ki, bir ay sonra da, 27 Mayıs İhtilâli’ne ulaşılmıştır.
Ahh, yeni nesiller nereden bilir o hıyaneti.. Üniversitede okuyanlara bile ‘Adnan Menderes kimdi?’ diye sorulduğunda, ‘Şeyy.. Babamdan duymuştum adını, idâm edilmiş, değil mi?’ diyecek kadar, biliyorlar yakın tarihi.. 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi sonunda ‘Yassıada’ da, ‘Yüksek Adalet Divanı’ isimli düzmece mahkemece, ‘Büyük Türk Milleti adına..’ denilerek idâm kararı verilen ve askerlerce, asılarak öldürülen Adnan Menderes’i nereden bilsinler..
Dahası, geçenlerde, TRT’deki ‘uzaktan eğitim programı’ sırasında, Menderes’in asılmasının canlandırılması’na , mâlum kesimler, ‘Körpe çocuklara bunlar anlatılır mı?’ diye itiraz edince, Eğitim Bakanı bile ‘Öyle bir canlandırmayı doğru bulmadığını’ söylemedi mi?!)
***Bu ‘eski tüfek’ kişi gibi, ‘eski tüfek’ bir hanım da geçen hafta, muhalefet partisinin bir tv ekranında ‘Elbette silahlı mücadele istemiyoruz, ama, silahlı veya silahsız bir şekilde, iktidardan uzaklaştırılmalı..’ gibi laflar etmişti.
Bir diğer hanım (CHP’nin İstanbul İl Başkanı) da, ‘Önümüzdeki süreçte bir erken seçimle veya BAŞKA BİR ŞEKİLDE…’ diye iktidar değişikliği özlemini dile getirerek, korodaki yerini aldı hemen..
CHP Grup Başk.Vekili Ö. Ö. de, ‘Saray rejiminin, saray düzeninin sonu geliyor. Atatürk'ün kemiklerini sızlatacak bütün bu atamalar..’ diyordu. (Sahi, CHP’nin ilk reisi M. Kemal yıllarca nerede yaşayıp, nerede ölmüştü?)
Orkestra Şefi KK. ise, ‘Hiç kimse CHP’de darbeyi savunmadı ve savunamaz da.. (…) Darbelerden en büyük mağduriyeti çeken de CHP olmuştur’ diyordu.
Ama, KK’nın bu son cümlesi yanlış değil..
Çünkü, CHP, her darbenin yanında ve içinde olduğundan, millet de onlara hiçbir seçimde destek vermedi!
Ama, milletimiz artık sadece seçmekle kalmıyor, seçtiğini korumayı öğrendiğini de gösterdi, ‘15 Temmuz 2016 Darbe Hıyaneti’ sırasında..
*** ‘Cumhûr’un (yani, halkın ekseriyetinin) ve Cumhurbaşkanı’nın sözü ise, bu gibi tehditlere karşı gayet açıktır: ‘Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık!. Kaderimiz, Rabbimizin elindedir!’
***