Memleketimizin yeni tartışma konusu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını ayakta alkışlayan ve bununla da kalmayıp Rize’ye çay toplamaya giden Yargıtay Başkanı İsmail Hakkı Cirit.
İki gündür, Devlet Başkanı’nın alkışlanmış olmasını “yargı bağımsızlığına indirilmiş büyük bir darbe” olduğunu söyleyen muarızların “kafa ütüleme” sadedinde yaptıkları açıklamaları dinliyoruz.
Bu kabul edilemezmiş...
Memlekette “yargı” diye bir şey kalmamış...
Erdoğan bütün kurumları kendisine bağlamak istiyormuş...
Bunun en büyük göstergesi Yargıtay Başkanı’nın yaptığı alkışlı dalkavuklukmuş. (Bazı soytarılar hem “alkışlı dalkavukluk” diyor, hem de “beni mahkemeye ver” diye meydan okuyor.)
Bu Yargıtay Başkanı ne yapmaya çalışıyormuş...
Hadi alkışlıyormuş, niye Erdoğan’ın peşine takılıp bir de Rize’ye çay toplamaya gidiyormuş...
Bununla birlikte mizah değeri tartışmalı espriler: “Yargıtay’ın adı bundan sonra Yargıtayyip olsun...”
Bu da yetmez, Danıştayyip, Sayıştayyip olsun...
Öyle çıkışlar, öyle itirazlar, öyle hakaretler, öyle espri girişimleri ki, insanın, “Bütün derdiniz bu olsun!” diyesi geliyor.
Hakikaten bütün dertleri bu olsun.
Brifinglere ve Anayasa Mahkemesi’nin aldığı hukuk dışı kararlara itiraz etmeyenler, Genelkurmay Karargâhındaki “yargıçlar toplantısı”nda problem görmeyenler hukuk devletinden, dahası yargı bağımsızlığından söz ediyorlar.
Ne yapmış Yargıtay Başkanı?
Önüne gelen dosyayı okumadan sanığın idamına mı hükmetmiş?
Darbe yapan generallere “teşekkür ziyaretine” mi gitmiş?
Maznun ve mazlumların gözünün içine bakarak, “Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor Adnan Bey” mi demiş?
Kenan Evren’den aldığı sufleyle seri idam kararları mı vermiş?
Darbe mamulü olan “Tedbirler Kanunu”nu değiştirilmesi taleplerine karşı 27 Mayıs’ın alçak silahlarını mı hatırlatmış?
Kamuda ayrımcılık istemeyen müştekileri, “Türkiye’yi beğenmiyorsan, git Suudi Arabistan’da yaşa, bir daha da bu şikâyetlerle buraya gelme, burası Atatürk cumhuriyetidir” diye refüze mi etmiş?
Ne yapmış Yargıtay Başkanı?
Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını alkışlamış. Rize’ye çay toplamaya gitmiş.
Hepsi bu.
Ne yapsaydı da, bunu “hukuk devleti güvenceleri” içinde görecektiniz ve “yargı bağımsızlığına işaret” sayacaktınız?
Efendim, Yargıtay Başkanı, konuşmasına “Sayın Cumhurbaşkanım” diye başlamış. Oysa kendisi hiçbir zaman böyle bir hitapta bulunmamış. Kenan Evren’e seslenirken bile “Sayın Cumhurbaşkanı” demeye özen göstermiş.
Bunu diyen kim?
Bunu diyen, dilinden “köpekler, sürüngenler, hayvanlar, satılmışlar, uşaklar, karanlık ruhlular” sözcüklerini düşürmeyen eski bir Anayasa Mahkemesi Başkanı...
Hani, “Laik olmayan, insan bile olamaz” buyuran zatı muhterem...
Doğrudur... Kenan Evren’e seslenirken bile “Sayın Cumhurbaşkanı” demeye özen gösterdin ama aynı Kenan Evren’in rezilce yönetimine hiç itiraz etmedin.
Hatta aynı Kenan Evren darbe yapıp senin “korumaya” ant içtiğin anayasayı ortadan kaldırdığında, ona teşekküre gittin. Daha doğrusu, “teşekkür ziyareti”ne giden Anayasa Mahkemesi heyeti içinde “üye” olarak yer aldın. Hiç utanmadın.
Bunu tevil edeceksin?
Keşke sizler de Cumhurbaşkanlarının konuşmasını alkışlamakla kalsaydınız da, “hukuk cinayeti” sayılacak kararların altına imza atmasaydınız, bu kadar insanın hayatını karartmasaydınız!
Keşke sizler de Rize’ye çay toplamaya gitseydiniz de, “Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor Adnan Bey” ya da “Tedbirler Kanunu’nun amacı 60 devrimini korumaktır. Çünkü 1960 darbesi, bir devrimdir. Dolayısıyla, Tedbirler Kanunu fevkalade demokratiktir ve hukuka uygundur” türünden utanç cümleleri kurmasaydınız!