Zaman gazetesinde “haber kılığında” bir yazı: Başlık şöyle:“Gülerce haince iftira atıyor.”
Siyah bir zemin içine alınmış “Haince” damgalı bir yazı. Hayra alamet değil. Demek “Karanlık Kurul”da “Hain” hükmü verildi Hüseyin Gülerce için.
Pazartesi günkü Yeni Şafak mülakatında Gülerce’ye sorulmuştu: “Siz sesinizi çıkardıkça dostane ya da hasmane başka uyarılar oluyor mu?” diye...
Cevabı şöyleydi:
“İşte Fuat Avni tehdit etti. Fuat Avni’nin “Hüseyin Gülerce’ye suikast olabilir” demesi aslında büyük bir tehdit. Ben Fuat Avni üzerinden Paralel Yapı’nın tehdidini ciddiye alıyorum. Korktuğum için değil. Ancak, bir talimatla hakimler mesleklerini, ailelerini hiçe sayacak bir gözü karalık sergileyebiliyorsa, Allah korusun bunların içinden bir talimatla suikast işleyecek bir meczup da çıkabilir.”
Şimdi “Haince” tanımlaması ile kara zeminde bir yazı.
Gülerce’nin pazartesi mülakatında Fuat Avni’nin kimliği ile ilgili tespitini de paylaşmamız lazım olan biteni doğru anlamak için. Şöyle ki:
“Ben Fuat Avni’nin bir kişi olmadığını biliyorum. Fuat Avni merkezi Pensilvanya’da olan, aralarında
psikolojik harp uzmanlarının da bulunduğu bir heyet.”
Böyle bir yapının içinden çıkan “Hain” damgası, acaba ne gibi sonuçlar verir?
Önce bu “Hain” damgalamasına Gülerce’nin tweetinden bir cevap okuyalım:
“Paralel Yapı için, fikir ve ifade hürriyeti, demokrasi, vicdan özgürlüğü sadece kendileri içindir. Kendilerinden farklı düşünen haindir...”
Yaa, böyle kaç kişiye “Hain” damgası vurdu bugüne kadar Camia.
Latif Erdoğan, Kemalettin Özdemir, Nureddin Veren, Ahmet Keleş vs... Gülerce’ye göre çok daha içerden, çok daha tepeye yakın, çok daha imam isimlerdi, “hain” oldular.
Diyor ki Gülen’in avukatı Hüseyin Gülerce’ye. “İnsaf ve vicdan sahibi herkes 35 yıl birlikte oturup kalktığı, aynı sofrayı paylaştığı insanları tanımadığını söyleyen kişinin söylediklerinin bir kıymetinin olmadığını bilir.”
Gülen hareketi ile ilgili olarak pek çok insanın paylaştığı şeyin “Onları yeterince tanıyamamış olmak” olduğu bir vakıa. Gülerce de onlardan, doğru. Ama bu işler de böyle oluyor ne yazık ki. “Büyünün bozulması” için herkese farklı uyarı gerekiyor.
Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu...
Bunların her biri devlet yöneten insanlar. Siyasetin içinde pişmişler. Bir bakıma insan sarrafı sayılabilirler.
Ama bir gün geldi “Safmışız” dediler.
Onların “saf”lığının devlet adamı için zaaf olduğunu ifade edebilirsiniz, ama Camia’nın bu saflık alanını kullanmasını ve bugün de “Saf olmasaydınız” gibi bir tavır takınmasını, ancak karşı karşıya bulunduğunuz yapının kumpaslarının derinliği açısından tahlil edebilirsiniz.
“Alnı secdeye gelen adamlar” yaklaşımı bir, secdenin bir mü’min için ne anlama geldiğini bilmeyen, o alanda herhangi bir inanç duyarlılığı bulunmayanlar için anlamı yoktur, bir de, her şeyi olduğu gibi secdeyi bile kendi örgütü adına istismar edecek ölçüde örgüt tapınması içinde olanlar için...
“Bunların secdesine alandım” diyor ülkeyi yönetenler.
Derim ki, secdeye azıcık saygınız varsa, bu aldanma duygusunun bedeli üzerinde düşünün.
Hüseyin Gülerce’yi tanıyorum. En delişmen çağlarında “Allah yolunda dava bilinci” oluşmuş bir insan. Yıllarını o davaya vermiş, orada gönülden yaralanmış, sonra ikinci bir deneme olarak Gülen hareketine bağlanmış... 35 yıl. Şimdi bakıyor o hareketin, dava yolunda bir başka harekete karşı “kumpas”a yöneldiğini görüyor. Tercih yapıyor. Gerçekten hayati bir tercih. Geçen “Beni anlasalardı” diye yazdım. “Hüseyin Gülerce’yi anlasalardı” cümlesi benimkine göre daha vurgulu olurdu. Benim yandan ilişkim oldu, Gülerce’ninki damardan. Şimdi “Hain” damgası. Tanırız o damgayı biz Mücadele Birliği eski mensupları. O damgayı alıp sırtlara vuranlar da bir gün o damgayı yer bu tür oluşumlarda. Sadece jetonun erken veya geç düşmesinden söz edilebilir.
Bir yazımda “Yanyana durduğunuz çevrelere bakın.” demiştim. Onlarla nerede beraber oldunuz? El cevap, diğer mü’minleri vurmak için. Farkında değilsiniz ama asıl ihanet odur.