10 yaşında bir Suriyeli çocuk Haydar... Kimlikteki adıyla Haider Jalabi...
İstanbul’da ailesinden uzakta babasının yanına gidebileceği günü bekliyor. Büyüklerin dünyasında hayat Türkçe akarken, Haydar anlamadığı bu dilde anlaşan büyüklere yaşından olgun bakışlarla gülümsüyor. Trajedisine inat masum bir tebessüm var yüzünde.
Annesini kaybetmiş. Babası Özgür Suriye Ordusu mensubu. Ülkesinde yaşama imkanı kalmamış. Belki yanıbaşına düşen bir varil bombası onu arkasına bakmadan ülke dışına çıkmaya zorladı. Belki de babasının kaderini paylaştı. Detayları soramayacak kadar içten anlaştık bakışlarla. Gazeteye geldi bir arkadaşımla birlikte.Türkçe bilmediği için gözlerinin derinliklerinden gelen bir çocuk selamı ile merhabalaştık. Usulca bir köşeye ilişti. Elindeki tablete daldı. Bir de cep telefonu. Telefonu yanından ayırmıyor. Babası ile tek bağlantısı o telefon. Geçmişiyle kurduğu köprü o cep telefonu. Eli hep telefonun üzerinde. Haydar’ın hikayesini dinlerken ütülü ve temiz pantalonuna takılıyor gözüm. Kim bakıyor ona? O yaşta bir çocuk ne yer, ne içer? Rüyalarında ne görür özlemle biten bir günün sonunda? Erkenden vedalaştığı annesi mi, Fas’lı bir kadınla evlenip, kendisine yeni bir hayat kurarak Haydar’ı bir alt başlık haline getiren babası mı? Hangisi rüyalarındadır Haydar’ın?
Kazablanka havaalanında Fas tarafından sınırdışı edilen çocuk, iki gün boyunca yerde yattı.
Temmuz ayında babası Bashar Jalabi Fas’tan İstanbul’a gelir ve Haydar’ı Fas’a götürür. Fas’ta havaalanında oturum izni, vize ya da pasaportunda gerekli bir mühür olmadığı için sınırdışı edilir ve İstanbul’a gönderilir. Babası onunla İstanbul’a döner. Sonra ikinci eşi hamileliğinin son evresinde olduğu için Haydar’ı İstanbul’da bırakıp, Fas’a gider.
Fas’ın vicdanı nasıl razı gelir, o çocuğun o uçağa bindirilip dilini bilmediği bir ülkeye gönderilmesine?
Sorular çoktur ama gerçekler bir başına durmaktadır öylece. Haydar, İstanbul’da yalnızdır ve babasına kavuşacağı günü beklemektedir.
11 Ağustos günü Fas Büyükelçiliği, Haydar’ın vize talebini reddeder.
Suriyeli yalnız bir çocuğu bir bilinmezliğin kucağına bırakmakta behis görmez.
Ankara, Başbakanlık aracılığıyla Fas’tan Haydar’a vize verilmesini ister.
Bizim de bireysel ve kurumsal olarak Faslı yetkililere çağrı yapıp, 10 yaşındaki küçük çocuğa vize verilmesini istemek ilk işimiz olmalı.
Suriyeli mültecilerin, bir kısmı yetim ve yalnız olan çocukların trajedisi ise Haydar ile bitmiyor elbette.
Koca bir coğrafyanın güncel acılarının tamamı o mütebessim suratta gizlenmiş. Kime ne?
Haydar, önce vizesini alıp, babasına kavuşsun hele bir.
Büyüklerin dünyasının barut kokusu ve bomba sesi fonunda süren anlaşılmaz dili de susar elbet bir gün.