Para kazanmaktan servet elde etmeye giden yol bana hep Tolstoy’un “İnsana ne kadar toprak lazım” hikayesini çağrıştırır.
Evet, çok büyük paraların açgözlülüğü ve hırsı insanı insan olmaktan çıkarıyor. Para araç olmaktan çıkıp amaca dönüşüveriyor.
Ama diğer yandan artık dünya da değişiyor.
Bugünün sistemi çalışana ne sunuyor?
“Pazartesi sabah işe başla, Cuma akşamına kadar sadece akşamları evet yatıp uyumaya git-gel. Cumartesi-Pazar kendine gelip biraz enerji topla sonra da tekrar işbaşı yap, ben de bunun karşılığında sana günlük 100 lira vereyim (Günlük 100 lira 2200 TL’lik maaşa tekabul ediyor)”
İşte tam olarak bunu sunuyor, eksiği yok, fazlası var.
Peki bir de şu iki bilgiye göz atalım;
- Çalışanların %68’i çalıştığı işinden hemen bugün ayrılmak istiyor.
- Ayrılmak isteyenlerin %75’i manevi tatminsizlikten, mobbing’den, saygı görememekten, değersiz hissetmekten dolayı ayrılmak istiyor. (Kaynak: Konda)
Yani hadi desek ki, “Evet, günlük 100 lira veriyor ama seni geliştiriyor, motive ediyor, değerli hissettiriyor, yani manevi tatmin sağlıyor.”
E, o da yok…
Üstelik, ilkokul bitince ortaokula, ortaokul bitince liseye, lise bitince üniversiteye, üniversite bitince bir işe kapağı atmaktan başka hedefi olmayan bir birey, iş hayatı boyunca da emekliliği hayal ediyor.
Yani aslında kendimizi bildiğimiz andan itibaren sürekli bir sonraki aşamaya geçmeye çalışa, hayalleri ve güzel bir yaşamı erteleye erteleye gidip muhtemelen romatizma, kalp ve şekerle boğuşacağımız emeklilik günlerine öteliyoruz.
Peki böyle bir hayat gerçekten yaşamaya değer mi?
Sürekli ayın sonunu getirmeye, sürekli kartın asgarisini ödemeye dayalı bir hayat sırasında manevi olarak mutlu olabilir mi insan?
***
PEKİ NEDEN BÖYLE BİR HAYAT YAŞIYORUZ?
Son iki yılda hem araştırmalarım, hem tanıştığım çok çeşitli hayat hikayeleri çok farklı bir projeksiyon çizdi bana.
Şunu anladım; hayat insana “az ama garanti bir para” sunuyor. Karşılığında da “Çok ama herkesin de vermekte olduğu bir değerli zamanını” istiyor.
İnsan da nasılsa herkes aynı durumda diye bundan rahatsızlık duymuyor.
Konfor alanı yani günlük 100 lira garanti para da riske girmekten daha kolay geliyor.
***
EVET, BAŞKA BİR HAYAT MÜMKÜN?
Peki nasıl olacak?
Öncelikle bu sisteme karşı çıkmanın en doğru yolu bilinçli ve planlı şekilde bu sisteme girmek. Yani “iş hayatına girmeyelim” diye bir öneride bulunmuyorum. Girelim, ama akılcılığımızı kaybetmeden, ne yaptığımızı bilerek girelim, 20’li yaşlarda emeklilik hayalleriyle değil.
Mesela, algılarımız sürekli açık olacak, sürekli yeni fırsatlar kovalayacağız. Fırsat kovalamaktan kastım da biraz daha yüksek maaşlı bir iş olmayacak.
BİR ÖRNEK
Şahit olduğum bir örnekte, çalıştığı şirket ve aldığı maaş kendisine dar gelen bir beyaz yakalı arkadaşım patronuna gidip ona bir öneride bulundu.
Haftada 2 gün geleyim, işleri e-posta ile sürekli takip edeyim, sen de maaşımın yarısını öde.
Patron bu teklifi kabul etti. Arkadaşım geriye kalan 5 gününden bir gününü başka bir şirkete, diğer gününü de diğer bir şirkete “kiraya verdi, yine ilk maaşının yarısı karşılığında.
Danışman gibi çalışmanın avantajıyla patron(ları) artık onu şirketin bir malı gibi görmemeye başladı. Esnek saatlerde gidebilir hale geldi, sabahları eşiyle kahvaltı yapmaya, biraz daha geç kalkmaya, çocuğunu sevmeye fırsatı olmaya başladı.
O da ilginç bir şekilde “Nasılsa önümde uzun bir hafta var, yarın yaparım, sonraki gün yaparım” demeyip “Süre belli, bir tek bugün buradayım” diyerek bütün işlerini hızlıca yapmaya başladı.
Üstüne üstlük birkaç şirketin danışmanlığı onun deneyimine çarpan etkisi yapmaya başladı. Konferans ve eğitimlere davet edilmeye, oralardan da ücretler almaya başladı.
Bu güzel-yoğun hayat onu daha da “önemli” biri haline getirdi. Üç şirketin danışmanı ve bu alanda bir eğitimci olunca haliyle bir dergide yazma teklifi geldi. Kendi alanında TV ekranlarında görünmeye başladı.
Şimdi o ilk tam zamanlı maaşının tam 3.5 katını alıyor.
Ve o maaşı terk edeli sadece 1 yıl oldu.
***
BU ÖRNEK BİR İSTİSNA MI?
Hayır, bu örnek bir istisna değil, bir bakış açısı değişimi, bir farkındalık hikayesi.
O arkadaşım patronuna o ilk teklifini yapmasaydı haftaiçi saat 10’da kahvaltı yaparken klavyesindeki tuşların arasına simit susamı ekmeye devam edecekti.
***
PEKİ YA MAVİ YAKALI?
Diyebilirsiniz ki, hadi o iş e-posta ile ilerleyebiliyordu. Peki ya bilek gücüyle, tezgahta yapılan işler?
İşte bir örnek daha.
Meral isminde bir genç kızın hikayesi, yine yakından tanıdığım bir hikaye.
Bir matbaada çalışan, satış temsilcisi türevi bir iş yapan ama matbaanın bütün iş yükünü üstlenmiş bir genç kız. Gelen siparişleri üretime bildiriyor, siparişini alıyor, faturasını kesiyor, tahsilatını yapıyor.
Yani şirketlerde çalışan yüzbinlerce genç kızdan biri.
Matbaa işi yaptıkları için reklam ajansları da onlara iş yaptırıyor.
Meral işini o kadar titiz, o kadar temiz yapıyor ki reklam ajanslarından birinde ona iş yaptıran kişinin dikkatini çekiyor.
Kendi ajanslarında çalışan, Meral’den 3 kat daha fazla maaş alan kızlardan çok daha tertipli, çalışkan olduğuna kanaat getirip yöneticilerine Meral’den bahsediyor.
Ve yine gerçek olan bir külkedisi masalı daha..
Bugün Türkiye’nin uluslarası ortaklı dev bir ajansının üst düzey yöneticisi Meral.
Kendisini öyle güzel yetiştirmiş ki işe girdikten sonra, yükselmeye de kendisini geliştirmeye de hep devam etmiş.
***
ALTERNATİF İŞLER
Bu hikayeler biraz daha kurumiçi girişimcilik öyküleri.
Peki bir yerde çalışırken oradan ayrılmadan ya da patron teklifinizi kabul etmezse ne yapabilirsiniz?
O zaman da alternatif gelir kaynakları, alternatif iş imkanları var.
Bunlardan biri de Network Marketing.
Kötüye kullanan, sistemi tek taraflı kurgulayan şirketlerden dolayı adı kötü anılsa da uluslararası dev network marketing şirketleri var. Dahası Türkiye’de henüz olmasa da bazı global markalar bazı ülkelerde tüm satışlarını network marketing üzerinden gerçekleştiriyor.
Doğru ve size uygun bir şirketle çalışarak ek gelirler oluşturabilirsiniz.
Ama bu noktada önerim; son paranızla gireceğiniz bir iş olmasın network marketing, çok hızlı para kazanma stresi sizi daha da olumsuz etkiler, başarılı olma potansiyeliniz varsa da olamazsınız.
Eğer yeni bir cep telefonu alacak paranız var da onunla farklı bir şeyler denemek istiyorsanız işte o zaman, tekraren söylüyorum, doğru şirketi araştırarak, ince eleyip sık dokuyarak bulacağınız bir şirkette deneyebilirsiniz.
***
Daha çok örnek var, okuyup da ikna olmazsanız e-posta gönderin, başka örnekleri de bir başka yazıda yazabilirim.
***
Şanlıurfa’da ORTA SALON buluşmaları adında bir konferansa katıldım.
Genç MEMUR-SEN Genel Başkanı Eyüp Beyhan, Genç BİRLİK Genel Başkanı Ahmet Öznaneci ve Türkiye’nin en genç belediye başkanı Karaköprü Belediye Başkanı Metin Baydilli ile çok keyifli bir buluşma oldu.
Şanlıurfa parlayan yıldızı olacak güneydoğunun. Buna kalpten inanıyorum. Çünkü her yıl en az 3-4 kez gittiğim Şanlıurfa’da her gidişimde yepyeni gelişmeler görüyorum.