Ülkemizdeki seküler kesimin bu ülkenin asli unsuru olan İslam'a ve dindar Müslümanlara karşı beslediği kin ve nefret gün geçmiyor ki sırıtmasın.
Tıpkı İsraillin Filistinlilere insan muamelesi yapmadığı gibi bu kesim, dindar Müslümanı insan olarak görmüyor, ortadan kaldırılması gereken bir varlık olarak görüyor.
Ve bu nefretini sürekli Atatürk'ün arkasına sığınarak yapıyor.
Azınlıkta kaldıkları için de doğrudan İslam diyemiyorlar, kinlerini diyanet, İmam Hatip okulları, Kur'an Kursları, tarikat ve cemaatler üzerinden kusuyorlar.
Son günlerde tarikat cemaat söylemiyle saldırılarına yenisini eklediler.
Şunu hemen belirteyim ki, İslam'ın ahlak müessesenin adı tasavvuftur. Onun somutlaşmış örnekleri olan tarikatlar ise toplumun yaşayan gerçeklerindendir.
Tarikatlar içinde yozlaşmış sahih İslam'dan uzaklaşmış olanlar yok mu? Var elbette ve onlara seküler kesimden önce dini istismar ettiği için dindar Müslümanlar karşı çıkarlar/çıkıyorlar.
Ülkemizdeki seküler kesim İslami olan her şeye karşı tavır alıp düşmanlık yaptığı için adının tarikat olması onlara yetiyor.
Bu haliyle seküler kesim mensupları insani duygulardan da yoksundurlar. Sapkın dernekleri bile baş tacı edip savunurken güzel ahlaklı Müslüman yetiştirmeyi hedefleyen tarikatlar onlar için terör örgütünden daha tehlikelidir.
Cemaatler ise tüm dünyada dini gruplar olarak bilinir ve Müslümanlara mahsus değildir. Her dinin değişik cemaatleri vardır. Amerika'da da Avrupa'da da Asya'da ve her ülkede değişik dini cemaatler/gruplar vardır.
Tehlikeli olan izoterik yapılardır. Gizli ve şeffaf olmayan denetim harici gruplardır.
Ülkemizde tarikat ve cemaatler resmen tanınmadığı için değişik dernek ve vakıflar adı altında faaliyet göstermektedirler. Bu cemaatlerin dini eğitim alanı denetim dışı kaldığı için FETÖ'de olduğu gibi kimi sapkınlıklar görülebilir. Dini grupların denetimi başlı başına tartışma konusudur.
Ancak seküler kesim hiçbir dini cemaate veya tarikata bağlı olmayan İlim Yayma Cemiyeti gibi Ensar gibi TÜGVA gibi sivil toplum örgütlerine de karşı çıkmaktadırlar. Sebep de bu kuruluş mensuplarının dindar olmasıdır!
Milli Eğitim Bakanlığının benzer kuruluşlarla işbirliğine seküler kesimin muhalefeti ve saldırmasının temelinde de o kuruluş mensuplarının muhafazakâr/dindar olmaları yatmaktadır.
Milli Eğitim Bakanı'nın o kuruluşlarla işbirliğine devam edeceğini açıklamasından sonra bakanın azledilmesi için imza toplayıp açıklama yapmaları bizdeki seküler kesimin dindarlara kaşı taşıdığı kin ve düşmanlığın farklı bir tezahürüdür.
Tuzla Piyade Okulunda yaşanan Atatürk resmi tartışması üzerine seküler kesimin yine Atatürk'ün arkasına sığınarak tarikat cemaat söylemiyle konuyu saptırdığı görülüyor
Çünkü olay aydınlandıkça meselenin Atatürk resmi olmadığı bir gurup teğmenin dindar arkadaşları hakkında fişleme yaptıkları, namaz kılanları tespit ettikleri, fırsat bulurlarsa kim vurduya gidecek şekilde onları infaz edecekleri gibi yasal olmayan yollara saptıkları anlaşılıyor.
Yasalara yönetmeliklere aykırı bir durum varsa bunun adresi idaredir, yargıdır, ihkâk-ı hak (kişinin yargıdan bağımsız olarak adaleti kendi yöntemiyle sağlama girişimi) değildir.
Olay idareye intikal etmiş, tedbirler alınmış soruşturma açılmış, dosya Yüksek Disiplin Kuruluna intikal etmiş.
Soruşturması devam eden bir olay hakkında ana muhalefet liderinin savunma bakanını tehdit edercesine yaptığı açıklama ise had bilmezlikten başka bir şey değildir!
Ordu içinde disiplinsizliği ve cuntalaşmayı dindar subaylar da yapsa seküler subaylar da yapsa yanlıştır.
Anlaşılıyor ki açığa alınanlar da Atatürkçü oldukları için değil disiplinsizlik sebebiyle alınmışlardır.
Seküler kesimin en büyük siyasi temsilcisi ana muhalefet partisidir. Çocukların Kur'an öğrenmesini Orta Çağ zihniyeti olarak gören yeni liderinin tarikat cemaat söylemiyle Savunma Bakanı'na parmak sallaması hem hadsizliğini hem siyasetsizliğini hem de ülke gerçeklerinden ne kadar kopuk ve uzak olduğunu gösterir.
Ayrıca, Atatürk'ü kalkan yaparak dindarlara saldırmaları sermayesiz olduklarını gösterir.
Atatürk'ün arkasından çıksalar söyleyecek söz bulamayacaklar!
Dünya 21. yüzyılda, onlarsa yirminci yüzyılın ilk yarısında kalmışlar maalesef!