Bugün kriz mağduru Yunanistan sandık başına gidiyor. Bu seçim bir pusula işlevini görebilir. Yani Yunanistan üzerinden krizden çıkışın siyasi ve ekonomik alternatifini bize gösterebilir. Bugün Syriza, bu seçimden ana muhalefet partisi olarak çıksa da çok önemli bir tartışmayı başlatacak.
Aslında Syriza’nın hikayesine baktığımızda-geleceğe ilişkin- çok ilginç ve yeni ipuçlarını bulabiliriz. Bunlardan en önemlisi, Syriza’nın, Yunanistan’da ulusalcı sola (PASOK) rakip olarak, geleneksel soldan da koparak buraya gelmesidir.
Syriza’nın kökleri 1968 yılına dayanıyor. 1968’de Yunanistan Komünist Partisi’nden (KKE) ayrılan bir grup, eurokomünizmi savunarak KKE-İç yapılanmasını kurar. Geleneksel KKE ise KKE-Dış olarak anılmaya başlar. KKE-İç, o yıllardaki gelişmelerden de etkilenerek, (1968 hareketleri, Macaristan ve Doğu Bloku’ndaki Sovyet baskısı vb) özgürlükçü bir sol anlayışı savunmaya başlar.
Bu anlayış, cunta döneminde, Yunanistan ‘Antidiktatörlük Cephesi’ içinde yer alır. Cuntaya karşı mücadelede, diktatörlük mağduru tüm kesimleri kapsayan geniş bir direnişi hayata geçirmeye çalışırlar. 1974’den sonra ise bu kesim, ‘İlerici Sol Cepheyi’ ayakta tutmaya çalışır. Seksenlerin sonuna doğru eurokomünist çizgi, yenilikçi sol bir anlayışı ortaya atan bir yapıyı da içinden çıkartır. Böylece bugünkü Syriza’yı oluşturan ilk parti Sinaspismos doğar. Sinaspismos’da aslında bir partiden ziyade, içine, KKE-İç ve EAR’ı (Yunan Solu) alan cephe. Ama Sinaspismos, hem geleneksel Avrupa Sosyal Demokrasi’nden hem de Sovyetlere dayalı Komünist gelenekten ve bunların oluşturduğu ulusalcı-ortadoks soldan kesin bir kopuşun başlangıcıdır.
Avrupa’da parasal birliğe geçiş, Yunanistan’da Avrupa çapında yeni bir sol anlayışı savunmayı beraberinde getirir. Bundan dolayı 2000’li yıllar bu arayışla başlar.
Bu süreç, aynı zamanda, bütün KKE geleneğıini dışlayan yeni enternasyonal-özgürlükçü yapıyı gerektirir. Syriza bu şartlar altında, yeni katılımlarla, 2004’te kurulur.
Syriza, eurokomünizm anlayışından doğmuş, özgürlükçü sol bir koalisyon aslında.
Bu yapının ulusal bir parayı ve buna bağlı bir yağma ekonomisini savunmayacağını bilmek gerekir. Şimdi Syriza lideri Tsipras, biz euroda kalacağız dediğinde herkes şaşırıyor, anlamak mümkün değil, çünkü Syriza, doğası gereği, zaten birleşik bir Avrupa’yı savunuyor; ulus-devletçi değil.
Mesela şimdiki Yunan Hükümeti, göçmen geçişini önlemek için Meriç boyuna duvar örüyor. Ne aptalca bir önlem, tam ulusalcı işi. Ancak Syriza, göçmenler konusunda milliyetçi bir politikayı savunmuyor. Göçmenleri, dışlayarak değil, ekonomiye kazandırarak içeriye almak temel politikaları.
Syriza’nın insani öncelikli büyüme politikaları ve kapsayıcı anlayışı, büyük ölçüde Latin Amerika’daki sol yapılar ve iktidarlarla örtüşüyor. Yakından baktığımızda anti-nasyonal, kapsayıcı, anti-tekel bu politikaların, Türkiye’ye de hiç uğramadığını söyleyemeyiz.
Peki, Almanya gibi bir ulus-devletin pençesinde olan Yunanistan’da, Syriza ne yapabilir?
Bizce, orta vadede, Alman sanayisi Yunanistan’dan da zor durumda. İki temel sorundan dolayı; birincisi gelişmekte olan Asya’daki ve Amerika’daki yeni teknolojiye bu sanayi artık yetişemiyor ve kar oranları düşüyor.
İkincisi Almanya’nın yine, 2. Savaş öncesinde olduğu gibi, enerji alanlarına ulaşma sorunu var. İşte yaşlanan nufüs, teknoloji ve enerji sorunları Almanya’yı boğuyor.
Kaptan Hadley ve Tsipras
Bakın Koç Sanayi Müzesi’nin bahçesinde, uçan kale diye adlandırılan bir ağır bombardıman uçağı kalıntısı var. B-24 Liberator serisi bu ağır bombardıman uçağının ismi Hadley’s Harem. Yani Hadley’in Haremi. Bu isim uçağın komutanının isminden geliyor. Gilbert B. Hadley; yüzbaşı.
Hadley ve arkadaşları, 2. savaşta Almanya’nın enerji üssü olan Romanya’nın Ploesti petrol havzasını bombalamak için Libya’da Bingazi üssünden 1943’ün 1 Ağustos’unda havalanıyorlar. Ama başarılı olamıyor ve uçaksavar yarası alıyorlar. Türkiye üzerinden Kıbrıs’daki üslere gitmek isterken Manavgat’da denize düşüyorlar. Kaptan Hadley ölüyor. Yedi Amerikalıyı köylüler kurtarıyor. Tam 52 yıl sonra Hadley’in iskeletinin de içinde olduğu uçak enkazı su yüzüne çıkartılıyor; şimdi İstanbul’da Koç Müzesi’nde. Hadley ve arkadaşları başarılı olsaydı savaş belki daha kısa sürecekti ama olmadı. Hadley’s Harem, Yunanistan üzerinden gidip Türkiye üzerinden döndü. Ama Almanlara yakalandı.
Şimdi Tsipras ve arkadaşları, Yunanistan üzerinden, Almanlara yakalanmadan yeni bir dünya kurabilirler mi acaba; şansları bol olsun!