CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin belediye başkanları toplantısındaki (8 Ağustos 2017) konuşmasında Cumhuriyetin kazanımlarını anlatırken; “22 Ocak 1932; Hafız Yaşar tarafından Yerebatan Camii'nde, kendi dilinden, vatandaşın anlayacağı dilden ilk Türkçe Kur’an 1932’de okundu” dedi.
Evet, Hafız Yaşar Okur, 85 yıl önce Yasin Suresi’ni Rast Makamı’nda okumuştu. Camide şarkı gibi Kur’an okunmuştu ve CHP lideri bunu Cumhuriyetin bir kazanımı olarak 85 yıl sonra bize hatırlatıyor...
30 Ocak 1932 tarihinde ise ilk Türkçe ezan, Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii’nde okundu. 18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Riyaseti, ezanın Türkçe okunmasına karar verdi. Şimdi ilk defa duyacaklar sıkı dursun; bu ülkenin camilerinde ezan tam 18 yıl “Tanrı uludur” diye Türkçe okundu. Köylerde nöbetçiler dikilir, korku ve tedirginlik ile ezan aslı gibi okunurdu.
Kılıçdaroğlu’nun satır aralarında kalan sözleri, CHP zihniyetinin değişmediğinin, Türkiye’de kutuplaşmanın temellerinin CHP zihniyetini tarafından atıldığının da belgesidir.
Millet bu Türkçe Kur’an ve Türkçe ezan eziyetini, İstiklal Harbi ruhu ile bağdaştıramamış, başındakilerin bu hamlesini hazmedememiştir. Demokrat Parti’ye muhalefet izni verilince de 1950’de onu tek başına iktidara getirmiş ve rahmetli Menderes’in ilk işi de bu “Türkçe” uygulamayı sona erdirmek olmuştur.
Türkiye o gün ezan bayramı yapmıştır. Millet ezanına kavuşmuş, bütün camilerde ezanlar defalarca gözyaşları ile tekrar edilmiştir.
CHP, kutuplaşmayı böyle başlatmıştı. Sonra aynı zihniyet sahipleri, sandıkta kazanamayacaklarını anlayınca ordu içine cuntacılık mikrobunu soktu, milletten intikam peşine düştüler. Menderes’i ve iki bakanını 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra astılar.
Aynı intikamı Özal’dan, Erbakan’dan aldılar. Erdoğan’ı da hiç kabullenmediler. İçerden, dışarıdan “diktatör, sultan, tek adam” yaftalamalarının hepsi, bitmeyen intikam ateşindendir.
İmam hatip düşmanlığı, üniversitelerde başörtüsü zulmü hep vesayetin kutuplaştırma siyasetinin kilometre taşları oldu.
Sonra Batı’nın ağaları F. Gülen’i keşfetti. Onu da CHP’nin, Erdoğan kin ve nefretinin koçbaşı, taşeronu yaptılar. 15 Temmuz; 27 Mayısların, 12 Martların, 12 Eylüllerin, 28 Şubatların, 27 Nisanların, AK Parti’ye kapatma darbelerinin, 17/25 Aralık’ın ve MİT TIR'ları ihanetinin bir devamıdır.
Tamam, Türkiye’nin iç bütünlüğünü tehdit eden en büyük zaafı, yaşadığımız kutuplaşmadır.
10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimindeki bloklaşma, son olarak da 16 Nisan 2017’deki ‘Evet’- ‘Hayır’ ayrışması, kutuplaşmanın iki önemli göstergesi…
Ancak bu kutuplaşmayı başlatanların, derinleştirenlerin, şimdi karşımıza geçip “hadi uzlaşalım” demelerini asla samimi bulmuyoruz.
Her şeye rağmen bu milletin makul çoğunluğu iki ayrı Türkiye yerine farklılıkları zenginlik gören bir Türkiye için uzlaşmaya hazırdır. Ama şartlarımız var:
1. CHP, onunla aynı bloktaki medya, gazeteciler ve yazarlar, önce milletle uğraşmaktan pişman olduklarını beyan edecekler ve özür dileyecekler. Darbeler dâhil biz bu bloktan bir pişmanlık duymadık, bir özür işitmedik…
2. Devletin ve Cumhuriyetin sahibi gibi görünmekten, davranmaktan, caka satmaktan vazgeçecekler. İkide bir yüzde 52’lik bloğa tepeden bakıp ayar vermeyi terk edecekler...
3. FETÖ ile mücadele edenlerle uğraşmayı bırakacaklar, FETÖ’yle mücadeleye destek verecekler. Şu “kontrollü darbe”, “darbeyi devlet yaptı” laflarını ağızlarına alıp FETÖ’nün değirmenine su taşımayacaklar.
4. İmam hatip düşmanlığını bırakacaklar.
5. Türkiye’yi Batı başkentlerinde ve medyasında jurnallemeyecekler, “Türkiye’de can güvenliği yok” falan demeyecekler.
6. Halkın seçtiği Cumhurbaşkanına düşmanlıktan vazgeçecekler. “Saray/ Sultan” algı operasyonunu bitirecekler...