Türkiye’de “dinci bir cumhuriyet” kurulduğunu yazan “liberal” refikimiz, bu düşüncesine level atlattı: Faşizme doğru gidiyoruz. Hatta, faşizme gittik bile...
Nereye gittiğimizi anlamak için, “nereden geldiğimize” bakmak lazım aslında...
Bir yere gittiğimizi ben de düşünüyorum.
Buna (gittiğimiz yere) “faşizm” diyeceksek, geldiğimiz yeri nasıl tanımlayacağız?
Liberal refikimize ev ödevi:
Madem, nasıl bir cinnet ortamına sürüklenmekte olduğumuzu anlatmak gibi özel bir misyon üstlendi, önce nasıl bir “geçmişten” geldiğimize baksın.
Hayır, günlerce, haftalarca, aylarca arşivde kaybolması gerekmiyor.
Kendi kişisel arşivine baksın...
Bugüne kadar yazdıklarını okusun.
İsterse “çevre” ve “merkez” kavramlaştırmasını, “cami” ve “kışla” metaforuyla değiştirebilir. Pek pek, Şerif Mardin’in dudaklarında alaycı bir tebessüme yol açar...
Kenan Evren’in devri saltanatında “ayıplı kitaplar” vardı.
Bu durum ne zaman değişti, biliyor musunuz?
Bizi faşizme götürdüğü söylenen adamın iktidarında...
Buna yasaklı filmleri, yasaklı düşünceleri, yasaklı eylemleri de dahil edebiliriz...
Hayır, gerilere gitmeye gerek yok.
İsmet Paşa mamulü Takrir-i Sükûn’la birlikte ne tür bir vasatın egemen kılındığını, İstiklal Mahkemeleri’ni, darbeleri, muhtıraları, Yassıada sürecini, Sıkıyönetim Mahkemeleri’ni, DGM’leri, sistematik işkenceyi, gözaltında kayıpları, faili meçhulleri anlatmaya ve nasıl bir “cinnet ortamında” yaşadığımızı tekrarlamaya da gerek yok.
İdam cezasının kaldırılması...
Nazım’a “iade-i itibar” yapılması ve vatandaşlık hakkının verilmesi...
Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs gösterilerine açılması...
Devlet arşivlerindeki yasaklı neşriyatın hamur olmaktan kurtarılması...
Kürt kimliğinin “resmen” tanınması...
Olağanüstü Hal’in kaldırılması...
Kürtçenin yasak dil olmaktan çıkarılması...
Kürtçe neşriyata izin verilmesi...
Örgütlenme hakkının önündeki saçma ve anlamsız yasakların kaldırılması...
Hepsi, bizi faşizme götürdüğü söylenen adamın iktidarında gerçekleşti...
Hayır, Başbakan’ın amacı “tek adam rejimi” kurmakmış.
Bilebildiğimiz kadar, tek adam rejimleri sandıktan çıkmaz.
Hasbelkader sandıktan çıkmış “tek adam”, kurduğu rejimin sandıkla berhava olacağını bilir.
Hem “ifade kanalları” açık olacak, hem ortada bir sandık bulunacak, hem “eşit yarış koşulları” yerli yerinde duracak, hem de tek adam rejimi kurulacak...
Öyle mi?
Liberal arkadaşımız bıraksın muhayyel faşizm tehlikesinden ekmek çıkarmayı da, “bölgesel ve yerel faşizmler” konusunda bir çift söz söylesin.
Bu kadar “Uludere” yazısı yazdı...
Bu kadar “gerilla” edebiyatı yaptı... (Gerilla dağa çıkmakta haklıymış...)
PKK eylemlerini anlamaktan ve kollamaktan geri durmadı...
Müslüman Türk hükümetinin “Kürtleri katlettiğini” yazacak kadar gözünü kararttı...
Her bir melaneti sergiledi ama bir tek gün PKK’nın kurduğu “bölgesel faşizmi” yazmadı.
PKK sadece asker ve polis öldürmüyor...
Sivil öldürüyor.
Engelli Kürt çocuklarını havaya uçuruyor.
Hamile Kürt kadınlarını tarıyor.
Otobüs yakıyor.
Kentleri ateşe veriyor.
İç infaz yapıyor... (Sayıları 10 bini bulmuş durumda.)
Bunlar, şöyle utangaç tarafından da olsa, “Uludere” kıvamında manifest bir çıkışı hak etmiyor mu?