Bugün açlık grevlerinin 57. günü. Özellikle ilk günden beri aç olan ve hayati sınıra dayanan o birkaç kişi hemen hayata döndürülemezse ölecek ya da sakatlanacaklar.
İşin gözden kaçan üzücü tarafı ise o insanların özgür olmamaları. Hapiste olmaları değil özgürlüklerini kısıtlayan, örgüt tasallutunda olmaları.
Ölüm oruçlarına ilişkin duyarlılığın geç uyandığını, hükümetin harekete geçmekte geciktiğini söyleyen ve bunu vicdansızlık olarak niteleyenler de bunu ve birkaç şeyi daha görmeyerek ya da gözden kaçırarak yanılıyor, yanıltıyor ve haksızlık ediyorlar.
Manipüle edilen noktaların başında da bu var zaten: Ölüm oruçlarını talimatla başlatan PKK’dır, yani daha önceki gün 11 yaşındaki Faris’i öldüren PKK. Kendine kurban süsü veren, katilin ta kendisidir yani.
Aç tokun halinden anlar mı?
Örgüt görevlendirmeyle ölüm orucuna yatırdığı insanların kurtarılmasını falan da istemiyor ayrıca, bilakis ölsünler istiyor ki kendine bir manevra alanı açabilsin, halkı sokaklara dökebilsin, kanlı eylemleri için güya bir haklılık zemini bulabilsin. Taleplerinin bugünden yarına gerçekleşemeyecek ama doğal akışı içinde zaten gerçekleşmekte olduğunu da gayet iyi biliyorlar çünkü.
Ne İmralı’daki, ne de örgütün diğer mavi kanlıları ve partilileri, o çok kutsadıkları eyleme gönül eğmiyorlar. Ama açlıkla infaz ettikleri mahpus mensuplarının gözümüzün içine bakarak ölmesini sağlarken aslında, gözümüzden sürmemizi çalar gibi bir maharetle, kendi öldürdüklerini unutturmaya yelteniyorlar.
Ki PKK’nın öldürdüklerini onlar öldürmeden önce tanımıyorduk. Yüzlerini ilk ve son kez ani bir PKK saldırısı neticesinde hayatlarımıza birer ölü olarak girdiklerinde gördük gazete sayfalarında. Böyle böyle yüzlerce binlerce askeri, polisi, erkeği, kadını, çocuğu öldürdü PKK. Şimdi de bir cambazlık yapıp kendi adamlarını öldürerek suçu hükümetin, devletin, hepimizin üzerine atacak.
Ölüm oruçları PKK infazı’dır
PKK’lı ve KCK’lı tutuklu ve hükümlülerin avukatı Deniz Kaya önceki gün eylemin 10 bin kişiye çıkarılacağını açıkladı mesela. “Kürdistan ve Türkiye’deki tüm cezaevlerinde hasta, yaşlı ve çocuklar dışında kalan tüm tutsak arkadaşlarımız, süresiz dönüşümsüz açlık grevine dahil olacaklardır. Taleplerimizin karşılanmaması durumunda, yaşanacak olumsuzlukların sorumluluğu ve vebali AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan’da olacaktır” deniyordu yazılı açıklamada. Bu cümleler içinde en ufak insani ve kişilere bırakılmış iradi bir vurgu, tonlama var mı Allah aşkına? Bu bir ölüm talimatı değil de ne!
Öcalan’ın ifadesiyle 15 bin iç infazın gerçekleştirildiği bir örgüt PKK. Ölüm oruçlarında üç beş yüz ya da bin insan daha ölmüş, sakatlanmış ne gam.
Açıktır ki PKK, evvelki ölüm orucu eylemlerinin kötü sonuçlarının, “Hayata Dönüş” operasyonunun kepazeliğinin hafızalarda ne kadar taze olduğunu biliyor ve o kötü hatıranın devlette ve kamuoyunda yarattığı suçluluk duygusundan faydalanmak istiyor.
PKK için öyle çekirdeksiz üzüm ki bu eylem; hem vicdanları sızlatmakta ve moral olarak kendini temize çekmekte etkili, hem de masrafsız. PKK için zaten hayatın ne önemi var?
Üstelik Beşir Atalay’ın dediği gibi, çözüm arayışları için güç bela oluşur gibi olmuş yeni Oslo sürecini de akamete uğratıyor ve Hükümetin toplumdan aldığı destek dışında yapayalnız bırakıldığı bir alanda aldığı yolu kendine mal etmek, PKK istedi devlet verdi dedirtmek istiyor.
İnsanların bir meseleye ancak ölerek dikkat çekmek zorunda kalması kayıtsız kalınabilecek bir durum değildir, kalınmasın da, ama bu eylemin PKK zoruyla yapıldığı da unutulmasın. O insanlar önce örgüt tasallutundan kurtarılsın, kesinlikle yaşamak isteyeceklerdir.