“AK Parti 18 yıldır iktidardaydı, Ayasofya’yı neden şimdi açtı” diye sorup, bundan da “siyasi yatırım” algısı üretenler, ya Türkiye’nin geçtiği süreçleri görmüyor, ya da Ayasofya’yı açmanın ne demek olduğunu bilmiyor.
İlk işi ezan yasağını kaldırmak olan Menderes’in, Ayasofya’nın mahzunluğuna da son vermek istemediğini mi sanıyorsunuz?
Veya sonra gelenlerin bu onuru yaşamayı istemediğini nasıl düşünebilirsiniz?
Hatta Özal, “Nasıl açabiliriz” diye araştırma yaptırmış ve kapatıldığı gibi; Bakanlar Kurulu kararı ile açılması kararlaştırılmıştı. Ama olmadı.
Erdoğan ise 1994 yılında İBB koltuğuna oturduğu günlerde verdiği, “İstanbul’da neler yapılmalı” konulu mülakatta, “Müslümanlar tekrar Ayasofya Camii ile buluşmalı” demiş bu hedefinden de hiç vazgeçmemişti. Ama başbakanlık günlerinde gelen taleplere “Zamanı var” diye cevap vermişti.
Çünkü “Haçlı-Siyonist İttifak” tarafından uzaktan kumanda ile yönetilen, “Millî diriliş”e kalkıştığı anda resetlenen bir Türkiye, aynı güçlerin Ayasofya’ya taktığı kilidi açamazdı; açamadı.
Ayasofya’daki kilidi açmak için “anahtar”ı ellerinden almak gerekiyordu.
İşte Erdoğan, ilk günden itibaren bunun için uğraşıyordu. 14 Mayıs 2013’te İMF’ye son taksiti öderken, Ayasofya için dev bir adım attığının farkındaydı. TSK’dan emniyet ve yargıya kadar uzanan “vesayet” enfeksiyonunu bu yüzden ayıklıyordu. Savunma sanayiindeki yerli üretim oranını bunun için artırmaya çalışıyordu.
Zira içimizdeki Haçlı parmağı kesilmeden, Suriye’den Libya’ya kadar uzanan “Haçlı kuşatması” geçilmeden Ayasofya Camii’nin açılamayacağını çok iyi biliyordu.