İnsanların şeceresini araştıranlardan birini bulsak da sorsak acaba bu Neşide’nin kızı hangi sülaleden gelir. Bu civarda böyle gür ve kızıl saçlı kimse yok. Neşide’nin kızı diyoruz da adı yok mu bu kızın. Var tabi adıyla bin yaşasın adı, “Dilara Nur Eymen” soyadını söylemek olmaz. Üç isimli bu kızın isimlerinin her biri ayrı hikayedir.
Dilara; bir kolonya markasıymış babası askerdeyken bu kolonyayı pek severmiş kızım olursa adını “Dilara” koyacağım gözümü her kapattığımda kızımla beraber misler gibi kokusunu alacağım diye ahdetmiş. Kul kısmı ahdedince herhalde dua niyetine kabul oluyor. Allah da bir kız evlat verince hemen ismi olmuş, “Dilara”
Nur; ise komşularının bir kızı varmış çocuk yaşta hastalık geçirip vefat etmiş. Onun adı yaşasın diye “Nur” koymuşlar. “Dilara Nur” tamam da “Eymen” erkek ismi değil mi diyenler olabilir. “Eymen” ismini ise Dilara’nın Almancı dayısı ta Almanya’dan telefon üstüne telefon açıp yalvar yakar olup koydurmuş. Neymiş efendim bu Almancı dayının döner sattığı dükkanda çok sevdiği bir ortağı varmış adamcağızın hiç çocuğu olmuyormuş ama olsaymış adını “Eymen” koyacakmış. Bari bu yavrunun isminde ortağımın hayali hayat bulsun demiş. Razı olmuşlar ve al sana, “Dilara Nur Eymen”
Bu kızın isimleri kadar şöhretli saçları vardı. Saçları o kadar gür idi ki içine serçe kuşu yuva yapsa ve hiç ses çıkarmasa -zaten serçenin ne sesi olur ki?- Ve ses etmeden yuvasında yaşasa gitse Dilara'nın haberi olmaz. Saçların ne kadar gür olduğunu anlayın ki saç kurutma makinelerinin evde kullanılan marka modeli kaç kere yanmış da en birinci kuaför kısmının kullandığı sanayi tipi saç kurutma makinesi almışlar. Annesi diyor ki kızın saçlarını yıkarken heveslendim şampuan kullanayım dedim. Ama şampuanın şişesi bitti. İçine su katıp köpürttüm o bile bitti. Daha da saçında köpüksüz yerler vardı. Dilara'nın babası Hurşit biraz gel git akıllıdır. Güya hanımına akıl verecek, diyormuş ki hanım acaba kilo işi deterjanla mı yıkasak kızımın saçlarını. Lafa bak lafa…
Dilara'nın gür saçlarını masal eden ise rengiydi. Kızıl saç diyeceğim ama öyle havuç gibi ciğ bir renk değil. Kınalı diyeceğim kına koyu kaçar. Ama hani İngilizlerin esir edip perişan ettiği İskoç milletinden kızların bazılarında görünen renkte bir saç. Ya da daha Türkçesi bakır teli ışığa doğru tuttuğunda telde bir ara gördüğün renkte bir kızıllık. Saçları böyle az bulunur hele bu civarda hiç bulunmaz renkte olunca ve baharda coşan deli dereler gibi coşmuş bir saç olunca namı kısa zamanda yayıldı Dilara Nur Eymen’in. Vatandaşlar panayır yerinde deniz kızı ziyaret eder gibi Dilara'yı ziyarete geliyorlar ve saçlarına bakıyorlardı. Gelenler arasında çocuğu olmayan gelinler vardı. Candan bir bakışla bakarsam benim bakışım dua yerine geçer de çocuğum olur diye bakarlardı Dilara’ya. Sonra uzun saça hasret kalmış saçı dökülmüş ihtiyarlar bakardı. “Gurban olduğum Mevlam neler yaratmış” diye hayret makamında seyrederlerdi Dilara'yı. Taze nişanlı müstakbel gelinler ileride böyle çocuğumuz olsun diye hayran hayran seyreder saçlarını okşarlardı Dilara'nın. Sonra selfi çektirelim diye Dilara'nın yanına yanaşıp çıkırt çkırıt fotoğraflar alanlar, Dilara'nın eline kağıt tutuşturup, 'bize her yer Trabzon' yazanlar, Dilara'nın omzuna takım atkısını atıp fotoğraf alan taraftarlar..., bir temaşa curcunadır gidiyordu…
Ziyarete gelenler artınca Hurşit yine kendince parlak bir fikir buldu. “Hanım Dilara'yı ziyarete gelenler madem bu kadar çoktur, kızı ziyarete açalım. Ben şu köşede bilet keserim, bir de etrafına kırmızı kurdele çekeriz, 'dokunmak yasak' diye de bir levha yazdırırız. Uzaktan seyretsinler kızımın saçlarını.” Hurşit böyle üfürükten bir adamdı ama Dilara'nın annesi Neşide aklı başında bir kadındı. 'Hurşit saçmalama' diye kestirip atmasa da azıcık yol verse Hurşit Topkapı Sarayı'nda sergiler gibi Dilara'yı ziyarete açacak düşünün aklının hafifliğini...
Bir zaman sonra sosyal medya denilen deli dembelek meydanda Dilara'nın fotoğrafı ve üç ismi yayıldı da yayıldı ve Dilara'nın annesi Neşide anladı ki kapıyı her çalanı içeri buyur edince ve o misafirler çıkırt çıkırt fotoğraf çekince ipin ucu kaçıyor. Buna bir hâl çaresi bulmak lazımdı. Çünkü Dilara, “Gelenlerden yoruluyorum anne. İnsan insanı yorar mı beni yoruyor işte! Hem derslerim var benim ders çalışamıyorum.”diyordu. Dilara'nın annesi artık misafir kabul etmiyoruz deyince vatandaş kapının önünde beklemeye başladı. Dilara daha bir kıymetli oldu. Hurşit, “Kapıda bekleyenlere köfte ekmek satalım, limonata tezgahı açalım.” dedi ama Dilara koşup babasına sarıldı. “Babacım sen ne kadar girişimci bir adamsın.” dedi. Aslında, “Baba Allahını seversen sus...” demek istemişti tabi….
Gel zaman git zaman sosyal medya denilen unutkanlar çetesi Dilara'yı da unuttu. Dilara birazcık da olsa rahatladı. İşte o günlerde Almanya'dan dayısı geldi. Yanında da ortağı vardı. Hani şu Eymen isminde oğlan bekleyen ortak. Meğer o ortağın hanımı Almanmış ve kadın ressammış. Haydi buyur bakalım... kadın dam başına gelin duvağı süsler gibi Dilara'yı bir sandalyeye oturttu “Eymen...” diye sevdi ve Dilara'nın resmini yapmaya başladı. Bu sefer resim nasıl olacak diye tüm vatandaş dam başına birikti. Alman kadın huzursuz oldu. Hurşit milleti dağıtmaya çalıştı. Bir gürültüdür koptu. O sırada Dilara'nın ağladığını kimse duymadı.
Ama Dilara tam bir hafta susmak bilmeden, yemek yemeden, uyku uyumadan ağladı. Doktora götürdüler. Dilara doktora derdini anlattı. “Benim saçlarım ve bir masal kadar uzun ismim bana yük oldu. Ben bu yükü çekemiyorum. Doktor Bey ne olur söyleyin saçlarımı kessinler.” “Ama ismin ne olacak?” dedi doktor. “İsmime çare yok ben ömür boyu kolonya ismiyle başlayan erkek ismiyle biten bu ismi taşıyacağım.” Ve doktor insaflı çıktı; “Bu kızcağızın vücudunun tüm enerjisini saçları emiyor saçını kesin kız rahata biner” dedi.
Ve hemen kuaför çağrıldı. Dilara'nın saçları yine dam başında kesilmeye başlandı. Haber çabuk duyuldu. Mahallede kim var kim yoksa saçtan hatıra kalsın diye birer tutam saç istediler. Hepsine hatıra saç verildi. Hurşit acaba bu saçları perukçular alır mıydı diye yine bir iş fikriyle doldu. Ama Dilara'nın saçları kesilince ortaya masmavi gözleri çıkmasın mı?
Mahalleli anladı ki esas güzellik gözlerindeymiş.
Boncuk musun mübarek!
Bir efsane de gözleri hakkında yayıldı. Kızıl saçları kesilince gözleri ışımış dediler.
Dilara anladı ki güzel olmak nasıl bir derttir şu yalan dünyada…