Güzel ve Çirkin, bu defa tüketime endeksli kent yaşamı, para hırsı ve doğayla mücadele üzerine bir film olarak geri döndü.
Bir Jean Cocteau klasiği, bir Disney canlandırması ve bir televizyon dizisi olarak üç çeşitlemesine aşinayız Güzel ve Çirkin’in... Kökeni Yunan mitolojisinde tanrıların biçim değiştirmesine, hayvana dönüşmesine, lanetler savurmalarına dayanan bu peri masalı Fransız yönetmen Christoph Gans’ın imzasıyla çıkıyor vizyona. Aksiyon içeren fantastik filmleriyle gişe yönetmeni olarak başarı kazanan Gans, Güzel ve Çirkin uyarlamasını Güzel’i merkeze alan farklı katmanlarıyla beyazperdeye yansıttı.
Özgün adı Güzel ile Hayvan olan Madame de Villeneuve imzalı 18. yüzyıl metninden yola çıkan filmi Gans, kitaptaki bakış açısını korumaya gayret ederek ama günümüz izleyicisinin aksiyon beklentisini de karşılayacak şekilde ele alıyor. İlk bakışta bol efektli, gösterişli bir CGI (Common Gateway Interface, Web Servisleri ile programlar arasında ortak çalışma platformu oluşturmak için geliştirilmiş bir standart) eğlencesi diye düşünülebilecek Güzel ve Çirkin, sinemaseverler için başka anlamlar da barındırıyor. Filmin bir katmanı burjuva aile değerlerine dair. Paranın bir arada tuttuğu, zenginlikle mutluluğu eş tutan bir aileyi eleştiriyor. Masalın kahramanı Belle yani Güzel, zengin bir tacirin en küçük çocuğu. Annesi onu doğururken öldüğü için ağabey ve ablalarına karşı kendini hep suçlu hisseden, hassas bir genç kız. Babası ise yüzü kadar huyu da güzel olduğu için onun üzerine titriyor. Baba iflas edip taşraya yerleşmek zorunda kaldıklarında Güzel, dört elle hayata sarılıp tarlayı ekip biçerken kardeşleri mutsuz oluyor, en büyük ağabeyi ise kumar borcuyla aile bireylerinin hayatını tehlikeye atıyor. Baba karlı bir günde evin yolunu ararken büyülü bir şatoya giriyor, orada karşısına çıkan hazineleri toplayıp talihini değiştirmek üzereyken Güzel’in ondan tek dileği olan bir gülü koparınca lanetlenip bir hayvana dönüştürülmüş olan ev sahibinin hışmına uğruyor. Güzel, babasının diyetini ödemek için onun yerine şatoya gidiyor.
Asıl öykü, Güzel’in bir canavar gibi gördüğü lanetli prense, açıkçası bir hayvana aşık olup olamayacağı üzerine kurulu. Çirkin’in birbirinden şık giysilere ve mücevherlere boğduğu, şahane bahçede dolaşmasına izin verdiği, karşılığında sadece akşam yemeğinde sofrada bulunmasını buyurduğu esiri haline geliyor Güzel. Çirkin’in tek amacı onu kendine aşık etmek...
Gans, psikanalist Jacques Lacan’da nesinli rüya sahneleriyle Çirkin’in lanetlenmesine neden olan olayları öğrenmesini sağlıyor. Bu sahneler ve filme serpiştirilen başka birçok gösterge Güzel’in kadınlığa geçişini simgeliyor. Güzel’in geçmişi izleyeceği duvardaki bir yarığın biçiminden; Çirkin onu donmuş göl üzerinde ilk kez öptüğünde buzların kırılmasından her gün giydiği elbiselerin renklerinin çağrışımlarına kadar pek çok simge bu filmi farklı okumalara açık kılıyor.
Ekolojik bir katmanı dahi var Güzel ve Çirkin’in... Kent yaşamının tüketime endeksliliği; para hırsı ve kaba kuvvetledoğanın güçlerine karşı koyma kendini bilmezliği de Gans’ın filme serpiştirdiği fikirler. Bütün bunlar filmi, bambaşka bir yaklaşıma sahip Cocteau’nunki gibi başyapıt düzeyine çıkarmasa da ilginçleştiriyor, derinleştiriyor, izlenmeye değer kılıyor.
FİLMİN KÜNYESİ
Orijinal adı: La Belle et la Bete
Yönetmen: Christophe Gans
Senaryo: Sandra Vo-Anh, Christoph Gans
Oyuncular: Lea Seydoux, Vincent Cassel, Andre Dussollier, Eduardo Noriega, Myriam Charleins
Tür: Dram, komedi, macera
Yapım: ABD, 2014, 112 dakika