ABD'nin Türkiye gönderdiği büyükelçilerin geleni gideninden beter çıktı hep. İki ülke ilişkilerinde diplomatik görev icra etmeleri gerekirken Türkiye'nin ana muhalefet müdürü görevine soyundular.
Başkonsolosu yargıya müdahale eder, büyükelçisi eylem organize eder, Adana'daki PKK HDP adına Doğu-Güneydoğu'yu karıştırmakla meşguldür...
John Bass'ın selefi Ricciardone, 17-25 Aralık FETÖ kumpasını "Bir imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz" temennisiyle desteklemişti.
Eskilerden Morton Abramowitz ve Eric Edelman, Washington Post'taki kin kustukları makalelerinde seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istifasını istemişlerdi. Terörist başı Fetullah Gülen'in ABD'ye alınmasında Abramowitz ve de CIA ajanı Graham Fuller rol üstlenmişti.
Basbayağı at koşturuyorlar, "ciddi" buldukları bir kısım medya üzerinden Türkiye'ye ayar veriyorlar, iktidarlar arasında seçicilik yapıyorlardı.
Hemen hepsi görev sürelerinin sonuna doğru kendilerini istenmeyen adam ilan ettirecek denli pervasızlaştı.
***
Şimdi ise anlaşılan o ki Türkiye-ABD ilişkileri, ABD'nin başkan koltuğunda oturan Trump üzerinden değil derin ABD'nin büyükelçileri üzerinden şekillendiriliyor.
ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu'nda 35 yıldır çalışan Metin Topuz'un gözaltına alınarak tutuklanmasının ardından gelişen olaylar için kara bağlamaya hiç gerek yok; bilakis çok güzel şeyler oluyor!
Bir kere Türkiye'nin artık "aman tatsızlık çıkmasın" ezikliğinden kurtulmuş olduğunu gösteriyor. ABD'nin her istediğinde darbe yapabildiği dönemler geride kaldı. Kıbrıs harekatıyla ABD yörüngesinden çıkan Türkiye'yi cezalandırdıkları 80 darbesi ve Avrasyacılardan çaldıkları 28 Şubat darbesi sayesinde FETÖ'nün devletin saç ayağı kurumlarda güçlenmesini ve giderek hegemonya kurmasını sağladılar. 15 Temmuz'a kadar gelen süreçte FETÖ eliyle Türkiye'yi terbiye etmeye çalıştılar. Baktılar olmuyor İncirlik'teki üslerinde İstanbul'daki konsolosluklarında tezgahladıkları en kanlı darbeye giriştiler. Ama başaramadılar. Başaramadıkları gibi bedavaya çalıştırdıkları FETÖ'cülerin salaklıkları sayesinde bir de afişe oldular.
***
Türk halkı, Sovyetlerin dağılmasıyla oluşan "Süper güç ABD" imajını 15 Temmuz'da paçavraya çevirdi. ABD artık öyle bir koyup on alan, her istediği olan bir ülke değil. Öyle olamadığı gibi haydutluğuna kimsenin tahammülü de kalmadı.
ABD bedavaya çalıştırdığı gönüllü haşhaşilerden oluşan istihbarat ağını kaybetti, daha ne olsun. Her istediğini tutuklattığı emniyetçileri, istediği zaman darbe yapabilen ordusu derdest edildi. Adamları hapiste ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor.
Bunu biz başardık ancak başardığımız şeyin ne denli büyük olduğunun farkında değiliz.
17-25 Aralık'ta FETÖ'yü değil ABD'yi kuyruğundan yakaladık. PKK'yı değil ABD'yi Doğu ve Güneydoğu'daki hendeklere gömdük. 15 Temmuz'da FETÖ'yü değil ABD'yi bozguna uğrattık. Suriye'de de ABD'nin oyununu bozduk.
Bu Türk'ün Türk'e propagandası değil, gerçek!
ABD'nin Türk vatandaşlarını cezalandırmaya kadar işi vardırması, suçüstü yakalanmış olmasının göstergesidir ancak.
***
"AK Parti’nin hesapsız, kitapsız tümüyle iç siyasete yönelik dış politikası..." diyerek durumun faturasını hükümete kesmeye kalkan CHP ise giderek ülkeye yabancılaşmakta ve HDP'lileşmekte.
Umutları darbenin gerçekleşmesiydi. Tayyip Erdoğan'dan kurtulmanın bir yolu olarak "dikkatle izlediler" darbeyi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve millet canı pahasına darbeyi durdurunca "Darbeye de hayır diktaya da hayır" formülünü buldular. FETÖ bile diyemediler.
Onlara kalsa Metin Topuz tutuklanmamalıydı. Darbeye doğrudan katılanlar şöyle bir yargılanmalı ve olay kapatılmalıydı. Darbe sonrası FETÖ ile mücadele için çıkartılan KHK'lara itiraz etmeleri ve FETÖ'cülerin avukatlığına soyunmaları bundan.
Onlar da FETÖ'nün sahibinin ABD olduğunu gayet iyi biliyor ve ABD'yi kızdırmamak adına Türk devleti ve milletini haysiyetsizliğe davet ediyorlar.
Oysa bu dava Türkiye'nin bağımsızlaşma davasıdır.
Güzel şeyler oluyor vesselam.