Bu sefer farklı.
Sebepleri muhtelif; bir kere yaşanmış ve başarısızlıkla sonuçlanmış bir tecrübe var geride. Konjonktür çok elverişli. Daha önce yazmıştım; evvelki, Suriye dolayısıyla kilitlenmişti, yine Suriye sayesinde bu sefer kilit açıldı.
Evvelkinde Türkiye'nin sert güç enstrümanları, istihbarat imkanları daha sınırlıydı. Türkiye bölge politikalarında vesayetten tümden kurtulabilmiş değildi. Bu sefer kendi istihbaratı, kendi silahları ve kendi terörle mücadele tarzıyla önemli başarılara imza atmış bir Türkiye olarak süreci başlattı. İçeride terörün bitmesi, Suriye sınırları içinden ve Kandil'den gelen terör saldırılarının yerinde engellenebilmesi, PKK ve türevlerinin siyasi meşruiyet arayışlarına karşı Türkiye'nin tavizsiz duruşunu ABD ve Avrupa kabul ettirmesi ve örgütün konjonktürel olarak Suriye barışından dışlanmamak için bir tercih yapmak zorunda kalması gibi etkenler Ekim ayında alenileşen sürecin bugüne kadar hızlı ve kesintisiz gelmesini sağladı.
2013'te PKK'ya "ne aldınız ki silah bırakıyorsunuz" diyen sözde aydınlar bile şimdilerde süreci destekleyerek kendileri namına itibar kazanmaya çalışıyor. Bir taraftan da Erdoğan ve AK Parti'nin aktörlüğünü azımsamaya, sürecin asıl aktörünün MHP Lideri devlet Bahçeli olduğunu, onun ittirmesi olmasa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın böyle bir işe girişmeyeceğini söylüyorlar.
Ucuz muhaliflik iyi niyet gerektirmiyor malum; ama öyle anlaşılıyor ki giderek zeka ve analiz yeteneğini de köreltiyor.
Böylesine kronikleşmiş, Türkiye'ye bir asırdır ayak bağı olmuş, maddi manevi çok büyük kayıplara yol açmış bir sorunu kim çözerse çözsün Türkiye'nin lehinedir ve baş tacıdır.
Ancak 2013-15 arası dönemde CHP, HDP ve Kandil, bu başarının AK Parti'ye yazılmaması üzerine ortaklaşıyordu. Bu sebeple "laik güçler ittifakı" yaptılar. Bugün pek adlarını duymadığımız bazı HDP'li siyasetçiler, AK Parti'nin İslamcılığından dem vurarak, hatta AK Parti'yi İhvan'ın bir uzantısı gibi göstererek şeytanlaştırmaya çalışıyordu. Arap Baharı'nın İhvan düşmanlığıyla kışa çevrilmeye çalışıldığı bir ortamda HDP ve CHP'nin yakınlaştığı, Abdullah Öcalan ve Atatürk posterlerinin yan yana sallandığı bir iklim oluştu.
Bugün ile dün arasındaki farkın anlaşılması açısından bu hafıza önemli. Dün olmayanın, olamayanın bugün neden ve nasıl olabildiğinin anlaşılması için de bu hafıza önemli.
Dün çözüm sürecini, AK Parti'ye yaramasın diye sabote etmeye çalışanlar bugün sürecin aktörlüğünü tamamen Bahçeli'ye yazarak, hatta Bahçeli'nin İBB'deki yolsuzluk operasyonundan rahatsız olduğunu söyleyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hanesine yazılabilecek puanları silmeye çalışıyorlar.
Az çok devlet bilen insanlar bunlar oysa... Böyle bir adımın istihbarat olmaksızın yürütülemeyeceğini bilmiyor olamazlar. Ayrıca Bahçeli'nin Meclis'teki çağrısının ancak ve ancak uzun, zorlu bir hazırlık aşamasından sonra söz konusu olduğu; bunun her anıyla, her adımıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatları, MİT'in doğrudan failliği ve belli ki hükümet tarafında da Efgan Ala'nın riyasetiyle yürütüldüğü anlaşılıyor. Erdoğan'ın epey zaman konuyla ilgili yorum yapmayışı, ihtiyatlı tavrı da kuşkusuz sürecin bir parçasıydı.
Ez cümle güzel şeyler oluyor, olmaya devam edecek!
İBB'ye ve Ekrem İmamoğlu'na yönelik yolsuzluk operasyonunu siyasi kaldıraç haline getirmeye çalışanlar ise günün sonunda hakkı, hukuku savunanlar olarak değil İmamoğlu gibi siyasi ikbalini kendi elleriyle yok eden birinin peşine takılmış kifayetsizler olarak anılacaklar.
Ya da bu tiyatrodan bir an evvel vazgeçip Türkiye'nin aldığı bu önemli virajda sürece omuz vererek seçmenlerinin yüzünü yerden kaldıracaklar.