Bu haftanın ekonomideki en önemli gelişmesi bence Ekonomi Bakanlığı’nın yaptığı çok önemli bir çalışmayı basına açıklaması ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın bu çalışmayı açıklarken yaptığı samimi itiraflardı.
Ekonomi Bakanlığı, ekonomide, araştırma geliştirme, (Ar-Ge) patent, tasarım ve marka etkisini ölçen ve buradaki eksikliklerden yola çıkarak neler yapılması gerektiğini ortaya koyan çok önemli bir çalışma gerçekleştirmiş.
Çalışmada son 5 yılda ihracat yapan 114.443 firmanın ihracat hacmi, birim fiyatı ve finansal verilerinden yararlanılmış. Ayrıca, son 5 yılda ihracat yapan 26.780 firmanın patent, endüstriyel tasarım, marka verilerinin yanı sıra son 5 yılda ihracat yapan 2.688 firmanın yararlandığı kamu destekleri de göz önünde bulundurulmuş. Tabii sonuç tahmin ettiğiniz gibi; Türkiye’nin içinde bulunduğu ligden bir üst lige çıkabilmesi için şimdiye kadar yaptıklarını katlaması gerek... Zaten bunu Bakan Çağlayan da eski bir sanayici olarak itiraf ediyor. Şöyle diyor; “786 milyar dolarlık GSYİH’ye, 10 bin 500 dolarlık kişi başına gelire, 195 milyar dolarlık mal ve hizmet ihracatına ulaştık. GSYİH’miz içinde hizmetler sektörünün payı oldukça yüksek; sanayi üretimi payının ise olması gerektiğinden düşük olduğunu görüyoruz.
27 yıl sanayicilik yapmış biri olarak bu rakamlar beni açıkçası mutlu etmiyor. Biz eğer 500 milyar dolar ihracat yapan, kişi başına 25 bin dolar gelire sahip bir ekonomi olmak istiyorsak sanayinin ekonomimiz içindeki payı bugünkünden çok daha yüksek olmak zorunda.
Şu anda bir üst lige, yüksek gelirli ülkeler ligine çıkma yolundayız. Fakat eğri oturup doğru konuşalım. Biz, elimizdeki mevcut gemiyle bunu istediğimiz sürede, amaçladığımız şekilde gerçekleştiremeyiz. Şimdi bizim yeni bir motora, yeni yelkenlere ve yeni bir gemiye ihtiyacımız var.
Yeni Türkiye’yi inşaa etmek için bu geminin artık okyanuslara çıkması gerekiyor. En sert hava koşullarında bile çok daha dayanıklı yol alması gerekiyor.
Rekabet gücünü arttırmak artık dünyanın tüm ülkeleri için esas hedef. Hal böyleyken, 2023 hedeflerimize ulaşmak için vites değiştirmemizin zamanı çoktan geldi.”
Yeni ve cesur bir siyaset tarzı
Doğrusu bu samimi sözler dolayısıyla sayın Bakanı kutluyorum. Aslında bunun bir ilk olduğunu da söylemem lazım; tam seçim öncesi, çok önemli alandaki bakanlık çıkıyor ve gözünün yaşına bakmadan bir çalışma yapıyor ve bu çalışmanın sonuçlarını da hiç çekinmeden açıklıyor... Sonra da diyor ki, bize bu çalışma göstermiştir ki, içinde bulunduğumuz gemi bizi götürmez. Buradaki samimiyete dikkatinizi çekerim, bilmiyorum Türkiye’de doğru dürüst bir muhalefet olmadığı için mi bu oluyor, yoksa AK Parti çok başka ve yeni bir siyaset tarzını mı bizim önümüze koyuyor, açıkçası bundan çok emin değilim. Ama şundan eminim, kazara Ekonomi Bakanlığı’nın yaptığı bu çalışmayı CHP yapsaydı ve büyük bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıklasaydı buradan epey ekmek yerdi. Ama yapamaz; çünkü böyle bir dinamik ve cesaret yok, bunu akıl bile edemezler...
Tekellerin hamisi ‘demokratlar’
Burada söylenecek kadar çok şey var ki; örneğin şu sıra muhalefet ama bütün ‘karşı taraf’ muhalefeti, bazı büyük tekellere yapılan incelemelere kafayı takmış durumda... İncelemeyi yapan müfettişleri itibarsızlaştırmaktan tutun da, incelemeyi yapan kurumu, tümüyle şikeci ve rüşvetçi ilan etmeye kadar her türlü bel altı vuruşu yapıyorlar. Önce şunu söyleyeyim, o incelemeyi yapan kurum, Cumhuriyet tarihinin en saygın, ciddi müesseselerinden birisidir. Şimdiye değin kimsenin gözünün yaşına da bakmamıştır. Koç incelemesi de, diğer incelemeler de layığını bulacaktır; kimse merak buyurmasın... Bir de zamanında, mavi önlüklü KOBİ sahiplerinin canlarına okunurken, haksız vergi uygulamaları tepelerindeyken sesi çıkmayanlar şimdi tekeller için ayağa kalkmasın; mide bulandırıcı oluyorlar...
Ar-Ge desteklerinin sonucu
Ekonomi Bakanlığı’nın yaptığı çalışma tek bir yazıya sığamayacak kadar kapsamlı. Çalışmayı bundan sonraki yazılarımda çok sık kullanacağım. Ancak bu çalışmadan önemli bir sonucu da paylaşayım; 2012 yılında ortalama ihraç fiyatımız 1,58 dolar olarak gerçekleşirken, tasarım yapan firmalarımızda bu rakam ortalama 2.5 dolara, patent başvurusu olan firmalarımızda ortalama 3 dolara, teknoparklar içerisinde faaliyet gösteren firmalarımızda 6.9 dolara çıktığını görüyoruz. Kamu Ar-Ge desteklerinden yararlanan ihracatçılarımızın birim fiyatı ise 2 doların üstünde... Bu bize gösteriyor ki, Ekonomi Bakanlığı’nın ve Sanayi Bakanlığı’nın tuttuğu yol ve de Kalkınma Bakanlığı’nın 10. Kalkınma Planı çerçevesi doğru... Ancak sayın Zafer Çağlayan’ın dediği gibi burada başka bir ‘şeye’ ihtiyacımız var. Peki nedir o başka şey...
Başka bir ‘şey’: Sanat, Marifet ve İttifak...
Bu yazıyı Diyarbakır’dan yazıyorum. Diyarbakır Valiliği, Dicle Üniversitesi, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı bu hafta Dicle Üniversitesi’nde Sanat, Marifet ve İttifak için Sosyal Kalkınma Sempozyumu düzenledi. Sempozyumun açılış konuşmasında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, bu sempozyum Türkiye’nin normalleşmesinin göstergesidir dedi. Çünkü eski Türkiye zamanlarında, devletin içeri tıkmak için peşinden koştuğu Said Nursi’nin bireysel ve toplumsal gelişme, kalkınma için, yüz yıl önce, işaret ettiği temeller üzerinden düzenlenen sempozyuma devlet ve devletin üniversitesi öncülük ediyor. Ne demiş Said Nursi, cehalet, zaruret (çaresizlik, muhtaçlık) ve ihtilaf üç önemli derttir, bunlarla baş etmek için sanat, marifet (eğitim) ve ittifak gerekir. Evet insanlık, bütün bir 20. yüzyıl sistemin en önemli üç sorun ürettiğini gördü. Doğu toplumları -hâlâ da sürüyor- kendi kültürlerine bile cahil bırakıldılar, eğitimsiz ve sanatsız kaldılar ve bölündüler... Devletler, birey ve toplum için değil, bir avuç azınlık için, şimdi Türkiye’de her çeşit muhalefetin, bırakın denetlemeyin, istediklerini yapsınlar diye tepindiği tekeller için var oldu.
Said Nursi’de, sanat ve marifet birey içindir. Bireyin, özgürlüğü ve refahı-insanlığı- içindir derken tam da bugün ihtiyacımız olan o başka bir ‘şeyi’ anlatıyor aslında... Birey, devlet için olmaz, devlet birey için olur ve insan her şeyin üstündedir. Kafa ve kol emeği arasındaki farkın ortadan kalktığı, faize, kirli finansa ve ecire (ücrete) dayalı sömürünün de olmadığı, eğitime açılan kapıların sonsuz olduğu ve ekonominin, devletin değil ama küçük özel mülkiyetin ve kamunun elinde olduğu, herkesin katılıp hakkını aldığı bir ekonomi (dünya) mümkün demiyorum bakın, uzak değil diyorum... ‘Ümitvar olunuz...’