Brüksel saldırılarının ardından Belçika’da hükümet krizi tartışılıyor. İçişleri ve adalet bakanları dün istifalarını başbakana sundular. Ancak başbakan kabul etmedi. En azından henüz!
İstifaların arkasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Bu kişiler Türkiye’ye gelmiş, terörizm bağlantıları nedeniyle yakalanmış, sınırdışı edilmiş ve Belçika’ya bilgi verilmiş” açıklaması var.
Hollanda’da da muhalefet hükümet üyelerine ‘istifa’ baskısı yapıyor.
Nedeni de aynı.
Zira benzer uyarı Hollanda’ya da yapılmış.
Belçika ‘sadece hırsızlıktan sabıkalıydı, terörizm bağlantısını bilmiyorduk’ dese de, üç teröristin aslında bizzat Belçika tarafından ‘terörizm’ şüphesiyle arandığına dair ‘kırmızı bülten’ ve ‘difüzyon’ yayınlandığı ortaya çıktı.
Bu konuyla ilgili haber bugün Star’da yayınlandı.
Belçika makamları (İngilizce yazılışıyla) Khalid El Bakraoui hakkında 12 Aralık 2015’te difüzyon, 2 Mart 2016’da kırmızı bülten çıkarmış!
İbrahim El Bakraoui hakkında 13 Ocak 2016’da difüzyon yayınlamış!
Najim Laachraoui hakkında ise 9 Nisan 2014’te difüzyon, 2 Mart 2016’da kırmızı bülten çıkarmış!
Yani;
Aradıkları teröristleri Türkiye yakalayıp teslim etmiş, işlem yapmamışlar...
Belçika’da iki bakan bu nedenle istifa kararı almış, başbakan kabul etmemiş.
***
Bugün muhtemelen bazı gazetelerde konu “bakın, onlar nasıl istifa ediyor; bizde o kadar terör saldırısı oldu istifa eden yok” şeklinde görülecek; Avrupa’ya yönelik “adamlarda siyasi sorumluluk bilinci var” övgüleri düzülecektir.
Bir an için ve bir ölçüde bunun ‘var olduğunu’ kabul edelim...
Ama önce şunu söylemeliyim;
İstifa mekanizması, istifaya saygılı olmayı gerektiren bir mekanizmadır. Yani bir tür ‘marifet-iltifat’ ilişkisi... İstifaya saygısı olmayan bir muhalefet varsa, istifa eden bir iktidar mensubu görmeniz de hayaldir.
Türkiye’de olan da yazık ki budur.
Fakat asıl geleceğim yer burası değil;
Marifet-iltifat ilişkisinin ikinci bir yanı var.
İstifa mekanizması aynı zamanda ‘seçmene’ de bakar.
Seçmen, bu tür durumlar için ‘b planı’ olarak ana muhalefet de seçer. Ve olası bir istifa gerektiren durumda ‘b planı’nı devreye sokar.
Konumuz olan ülkelere bakalım:
Belçika’da 2014’te 150 üyeli federal parlamento için yapılan seçimlerde Yeni Flaman İttifakı (N-VA) milletvekili sayısını 34’e çıkardı, Valon Sosyalistler’in (PS) sayısı ise 23’e düştü.
2010’da da N-VA 27, PS ise 26 milletvekiline sahipti.
Hollanda’da 2012’de yapılan seçimlerde ilk iki partinin sandalye sayısı neredeyse eşit çıktı. Liberal Parti 41, İşçi Partisi 39...
Diğer partiler de birbiriyle kıran kırana rekabet yakınlığında: Sosyalist Parti 15, Özgürlük Partisi 15, Hristiyan Demokratlar Birliği 13, Demokratlar-66 12.l..
İktidar ve anamuhalefet partileri arasındaki fark yok denecek kadar az. Yani bu ülkelerin halkları, iktidarın sorumluluğunu yerine getirememesi halinde ‘b planı’ olarak devreye sokabilecekleri bir partiye ‘güven’ duyuyorlar...
Türkiye’de ise yazık ki, seçmenin ‘b planı’ olabilecek kadar güvendiği ikinci bir parti yok; doğrudan dördüncü, beşinci partiler var!
O yüzden;
Bir; Türkiye’de ‘istifa kurumuna saygısızlık’ nedeniyle bu mekanizma çalışmaz;
İki; seçmen, muhalefet partilerini iktidar için yeterince güvenilir bulmadığı için iktidar partilerinde istifa mekanizmasının işletilmemesini umursamaz.
Öte yandan;
Belçika Başbakanı’nın istifaları kabul etmemesi de gayet anlaşılır.
Zira 2010 seçiminden 541 gün, yani neredeyse iki yıl sonra, 2014 seçiminden de ancak 4,5 ay sonra hükümet kurabilen bir ülkenin başbakanı olarak, kabine dengelerinin bozulmasından ülkesinin kaybedeceğini biliyor. Terörün verdiği zarardan sonra siyasetin yeni bir çalkantıyı kaldırması da hayli zor.
Bu durumda biraz beklemek ve bu zamanı ihmalleri, hataları düzeltme fırsatı olarak kullanmak en iyi tavır olabilir.
Bu süreçlerden alınacak siyasi ders sayısı giderek artıyor...