‘Savaş’konusuna taktım ya, günlerdir bir fotoğraf gözümün önünden gitmiyor...
Taktığım savaş, şu günlerde 100. yıldönümü vesilesiyle hatırlanan ‘1. Dünya Savaşı’... Gözümün önünden gitmeyen fotoğraf da, BBC televizyonu için çekilmiş, birer saatlik üç bölüm halinde yayınlanan ‘37 Days’ filminden bir sahne...
İmparator II. Wilhelm’in çalışma odasındayız... Almanya ile Rusya’nın bölgesel hâkimiyet mücadelesi verdikleri Avrupa’da iki büyük güce ihtiyaç olmadığına, tek gücün Almanya olması gerektiğine inanan İmparator orada...
Hakimiyet mücadelesinin kaçınılmazlığına, bunun ancak Rusya’ya ağır bir askeri mağlubiyet tattırmakla gerçekleşebileceğine inanan Genelkurmay başkanı Helmuth von Moltke de hazır...
Bir de, her halinden entellektüellik akan, bilgisiyle İmparator Wilhelm ile von Moltke’nin büyüklük hastalığını tahrikleriyle azdıran Şansölye Theobald von Bethman-Hollweg de...
Von Bethman-Hollweg’in yanında her dediğini onaylayan dışişleri bakanı, von Moltke’nin yanında deniz kuvvetleri komutanı var...
Moltke Rusya ile beraber davranacağına inandığı Fransa’ya da saldırı planları yapmış, hatta bunu aralarında saldırmazlık anlaşması bulunan Belçika üzerinden gerçekleştirmeyi de kafasına koymuş... Sırbistan’ı Avusturya’nın bütün taleplerini kabule zorlamış ve istediğini elde etmiş olan İngiltere’nin nasıl davranacağını merak ediyorlar...
Londra’daki Alman sefiri, İngiliz dışişleri bakanıyla yaptığı telefon görüşmesini, “Fransa’ya saldırmazsak İngiltere savaş-dışında kalacak” şeklinde yansıtıyor... İmparator bu haberden sevinçli, Şansölye de... Moltke’nin de sevineceğini sanıyor ve kutlamaya hazırlanıyorlar...
O da ne? Moltke çılgın gibi... “İngiliz oyununa geliyoruz” diye haykırıyor. “Fransa’yı işgal için bütün hazırlıklarımız tamam... Askerlerimizin yarısını Belçika sınırına yönlendirdim bile... Oradan çekilmek bütün savaşı kaybetmeyi getirir” diye diretiyor...
Buraya kadar aktardıklarım tarih kitaplarında da yer alan gerçekler... Dizide, Moltke, işi çolak kolundan hareketle İmparator’a hakarete kadar vardırıyor... Kapıyı çarparak çıkıyor da...
Günlerdir zihnime takılmış öylecene duran fotoğraf bu...
Aslında kendi ülkesinde pek sevilmeyen Avusturya Veliahtı’nın Sarabosna’da bir Sırp militanı tarafından suikasta uğratılması tetiklemişti bütün süreci... Avusturya imparatorluktu, ama Avrupa’nın fazla büyük olmayanlarından... Sırbistan ise daha da küçük bir Balkan ülkesi... Birinin diğerine husumet beslemesi fazla bir anlam taşımıyordu.
Devreye Almanya girince denklem değişti. Almanya girdi diye Rusya, o girdi diye Fransa, Fransa girdi diye İngiltere sahnede yerlerini aldılar. Sırplar ile kan ve din bağı bulunan Ruslar fazla uzakta değillerdi. Avusturya bir vatandaşı veliahtı öldürdü diye Sırbistan’a saldırsa, savaş Balkan bölgesinde kalırdı; ama Almanya’ya hâkim zihniyetin sonucu olarak patlayan savaş bütün Avrupa’yı içine çekiverdi.
10 milyon insan öldü 1. Dünya Savaşı’nda...
Osmanlı İmparatorluğu da Almanya safında savaşa taraf oldu.
İngiltere’de “Savaş da savaş...” diyenlerin başını çeken Sir Winston Churchill Çanakkale’de uğradıkları yenilgiden sonra donanma bakanlığı koltuğunu boşaltmak zorunda kaldı.
Çanakkale’de mucizevi bir galibiyet almasına rağmen savaşta Osmanlı İmparatorluğu yenildi ve tarihle vedalaştı.
Moltke savaşın patlamasından bir yıl sonra istifaya zorlandı. Savaşa giden yolda tavrını sorgulayanlara karşı kendisini savunmak için kaleme aldığı kitap, ölümünden sonra karısı birkaç kez yayınına teşebbüs ettiyse de her seferinde devletçe durdurulduğu için, bir türlü günyüzü göremedi. Bugün bile kitabına erişim izni vermiyor Alman devleti...
Almanya da savaşta yenildi ve İmparator Wilhelm’in tahtı-tacı yerle bir oldu.
O fotoğrafta yer alan kişilerin yerinde farklı birileri olsaydı acaba olaylar nasıl cereyan eder, tarih bugün neler yazardı? İstanbul’da karar verici mevkilerde İttihat ve Terakki öndegelenleri ile çoğu Almanya’da eğitilmiş paşalar bulunmasaydı, bir oldu-bittiyle savaşa girilmezdi; sonrası nasıl gelirdi?
Neden zihnim o fotoğrafa takılı kaldı dersiniz?