Bir önceki yazıda süreçle ilgili bilgi vermiş ve dilekçe içeriğine bir giriş yapmıştık. Bu yazımıza "Güney Afrika Cumhuriyeti neden böyle bir başvuru yaptı" sorusunun cevabını vererek başlayalım...
Güney Afrika Cumhuriyeti ortadaki soykırım suçu için kendisini görevli hissetmekte. Dilekçede bunu açıkça izhar etmekteler. Zira Soykırım Sözleşmesinin tarafı devletler ve özellikle Güney Afrika tarafından, İsrail'in soykırımını durdurma, önleme ve cezalandırma konusundaki başarısızlığının ortada olduğu vurgulanıyor. Güney Afrika'nın duyduğu endişe ve çabası şöyle özetleniyor:
- 30 Ekim 2023 tarihinde Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Departmanı İsrail'i uluslararası hukukun ihlallerinden sorumlu tutmaya çağıran bir bildiri yayınladı. Gazze'de soykırım eylemlerinin tahmin edilenden daha büyük olduğu uyarısında bulunduğu açıklamasında birtakım ülke başkanlarının da Gazze'ye yönelik saldırıları soykırım olarak nitelendirdiğine dikkat çekildi...
- Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanı Naledi Pandor, 24 Ekim 2023'te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne hitaben yaptığı konuşmada, uluslararası toplumun yeni bir soykırım yaşanırken bir şeyler yapması gerektiğini vurguladı.
- Güney Afrika Uluslararası İlişkiler Bakanı, 7 Kasım'da Güney Afrika Ulusal Meclisi'nde yaptığı konuşmada, Gazze'deki mevcut durumda ne yazık ki soykırım suçunun büyük önem taşıdığı uyarısında bulunarak, 1994 yılında Afrika kıtasında bir soykırım meydana geldiğini hatırlattı ve şunları dedi: "... (Afrika'daki soykırımı kastederek) Tüm dünyanın büyük bir kısmı masum insanların katledilmesini izliyordu. Bir daha böyle bir durumun yaşanmaması için harekete geçmeliyiz, buna seyirci kalmayacağız..."
Güney Afrika, Filistin'in maruz kaldığı bu ağır durum karşısında kendi haklarını savunma ve sorunlarını gündeme getirip uluslararası platformlarda mücadele kabiliyeti azaldığı için uluslararası kamuoyunun bu inisiyatifi alması gerektiği kanaatinde... Aksi halde İsrail tarafından işlenen tüm eylemlerin kovuşturulamaması durumu ortaya çıkacak!
Dilekçenin başlangıcında İsrail'in 75 yıllık "ayrımcı" rejimi, 56 yıllık Filistin topraklarını saldırgan işgali ve 16 yıllık Filistin ablukası sırasında Filistin halkına yönelik davranışlarının daha geniş bağlamda değerlendirmeye ihtiyaç duyduğu vurgulanıyor. İsrail'in tutumlarının Cenevre Sözleşmesi uyarınca ciddi ihlaller içerdiği ve Gazze'deki ihlallerin geçmişten bugüne ele alınması gerektiği belirtiliyor.
Hatta konunun bir operasyon hatası, kişisel bir siyasi hırs boyutunu aştığı ortada. En üst düzeyler de dâhil olmak üzere İsrail Devleti temsilcilerinin, İsrail Devlet Başkanı, Başbakanı ve Savunma Bakanı tarafından tekrarlanan beyanları soykırım niyetini ifade etmeleri, bu durumun bir devlet politikası olduğunu ortaya koyuyor. Bu niyet öylesine katı ve acımasız ki çoktan askeri boyuttaki ihlallerin ötesine geçmiş durumda. Dilekçeye Gazze'deki tablo şöyle özetlenebilir:
- İsrail kuşatma altında tuttuğu Gazze'ye temel gıda, su, ilaç, yakıt, barınak ve diğer insani yardımları sokmamaktadır, bu nedenle Filistin halkı kıtlık içindedir.
- Gazze nüfusunun tamamı evlerinden tahliye edilmektedir.
- İsrail şu ana kadar 7.729'u çocuk olmak üzere 21.110'dan fazla Filistinliyi öldürmüştür.
- 7.780'den fazlası kayıp ve enkaz altında öldüğü tahmin edilmektedir.
- Ayrıca 55.243'ten fazla Filistinliyi yaralayarak ciddi bedensel ve zihinsel zarar verilmiştir.
- İsrail geniş tarım arazilerini, fırınları, okulları, üniversiteleri, işyerlerini, ibadethaneleri, mezarlıkları, kültür varlıklarını ve 355.000'den fazla Filistinlinin evini kullanılamaz hale getirmiştir.
- Filistin tıbbi ve sağlık sistemine amansız bir saldırı sürdürürken, arkeolojik alanlar, belediye ve mahkeme binaları ve su/kanalizasyon tesisleri ile elektrik ağları da dâhil olmak üzere kritik altyapılar tamamen yok edilmiştir.
- Gazze'den geriye moloz yığını kalmıştır. (Devam edecek)