Sesimizin ulaştığı yerden bakanlar için görünen yüzümüz değilse fasit bir dairede dönüp dürdüğümüz söylenebilir.
Hatta dönüp durmak bile ehemmiyetli birşeydir.
Eğer nidamızdan hemen sonra arkamızı görmüyorsak.
Güncel meseleleri böylece özetleyip burda bırakabiliriz gerçekle temasımızı.
Söyleyeceğimizi önce kendimize ve herkese söyledikten sonra uzatmanın şekli zorunluluğunu yaşıyoruz demektir.
DOKUNULMAZLIK MESELESİ
Dokunulmazlıklar meselesinde meclise getirilen önerilerin dışında bir kaygım olduğunu dile getirmek isterim.
Eğer bir bütün olarak oylanacaksa yasama organının kendisini yargının sonu belirsiz ve şaşkın kollarına emanet etmesi söz konusu olacaktır.
Bu bütüncül yaklaşımın hukuksal sonuçlarından başkaca siyasi merkezin yeni siyasi aktörler ve oluşumlara sebep olacağı açıktır.
Seçimle istikrarın şeklen sağlam olduğu bu yapı ,yasama organının üzerindeki sorumluluğu yeterince taşıyamadığı anlamına gelecektir.
Ne yapılmalı?
Terör algısı dışında kaldığı açık HDP liler belirlenip diğerlerinin dokunulmazlıkları kaldırılmalıdır.
Devam eden operasyonların tamamlayıcısı önemli bir hamle olur.
HDP’nin yasama faaliyetini uzun süredir kullanıp teröre desteği kesilmiş olur.
KİLİS MESELESİ
Bir süredir Kilis ilimize atılan roketlerle insanımız ölüyor.Yaklaşık 20 vatandaşımız şehit olmuştur.
Askeri plan çerçevesinde Fırtına obüsleriyle karşılık veriliyor olması şekilindeki tutumun teskin edici olmadığı açık.Belki bu konuda kalıcı bir ilerleme değil ama kısa süreli ve belli alanı hedefleyen bir huruc hareketine ihtiyaç var.Muhalefetin bir çözüm üretmeden hükümete eleştiri getirmesinin de önüne geçirilmiş olur.Ayrıca bu en doğal bir angajman kuralıdır diye düşünmekteyim.
YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK MESELESİ
Ak Parti ve Hükümet ve ayrıca bir çok yetkin çalışma grupları yeni Anayasanın yazım sürecini sürdürmekteler.Bu nedenle yeni anayasa ve başkanlık başlığı altında düzenelenen panel ,konferans vb. çalışmalar henüz metin netleşmeden kafa karışıklığına sebep olmaktadır.
Sayın Meclis Başkanı da bu kapsamda dün somut bir tartışmayı başlattı.Anayasa da laiklik ilkesinin olmayacağını belirtti.Şimdi bunun üzerinden tartışmalar sürüp gidecektir.
Baştan beri vurgulamaya çalıştığımız bir şey var.
Yaşam kendini dayatır ve gerçek odur.Bundan siyasal yapı payına düşeni alır.İçeriği belirlenmemiş sert manevralar uzlaşmayı gerektiren konularda işi çıkılmaz hale getirir.
Türkiyede şu an demokratik parlementer sistem dışında bir sistem caridir zaten.
Milli iradenin mündemiç olduğu yasama organı ve bu organ içinden çıkmış hükümet.
Diğer yandan ilk defa halk oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı.
Daha şu soru tartışılmış değil.
Cumhurbaşkanı milli iradenin kendisine verdiği kurucu yetkiyi nasıl kullanmalıdır.
Yani meclise yasa tasarısı gönderebilir mi?
Kendisi yasa gücünde bir düzenleme yapabilmeli mi?
Örneğin dokunulmazlıkların kaldırılmasını isteyen Cumhurbaşkanı milli iradenin kendisine vermiş olduğu meşru bir yetkiyi mi kullanmıştır?
Siyasal yaşamın gerçekliği parlementer sistemi zaten dönüştürmüştür.
Şuan uygulamanın fotoğrafı çekilmelidir ve yol haritası olarak kullanılmalıdır.