Genel Yayın Yönetmenliği, mesleğin zirve makamıdır, ama, gazetecinin 40’lı yaşlarına denk gelmesinde yarar vardır. Dışarıdan bakıldığında gücü temsil eden renklere sahiptir, yalnız Türkiye’de değil, dünyanın bütün ülkelerinde zor bir görevdir. Patron katının hedef ve çıkarları ile gazeteci kadrosunun meslek ilkeleri arasında bir “güvenlik kuşağı”oluşturacaksın, yukardan gelen talepleri bir sünger gibi emip, meslektaşlarına “sızdırarak” aktaracaksın, bütün bunları yaparken Ankara’daki siyasi kadrolarla İstanbul’daki büyük sermaye çevrelerinin tahterevallisine dikkat edeceksin, “ben de varım” diyen yeni sosyal, ekonomik, kültürel, etnik gruplar ile geleneksel devlet yapısı arasında doğru bir yerde durmaya çalışacaksın... Liste uzatılabilir... Meslek kaderim, beni, 32 yaşında iddialı ulusal bir gazetenin yazı işleri müdürlüğüne 38 yaşımda da Türkiye’nin tek ve en etkin özel TV kanalının genel yayın yönetmenliğine taşıdı...
Takvimlerin 2003’ü gösterdiği günlerde şunu gördüm: Medya yöneticiliğinde ısrar etmem, mesleğimin olgunluk çağında ciddi sorunlar çıkartacaktı... Giderek okuma ve araştırmadan uzaklaşıyordum, yaşadığım çağın dinamiklerini yalnız kağıt üstünde analiz etme şansım vardı, mesleğimin birinci kuralı olan yerinde, alanda, birinci kaynaktan bilgi edinme şansım giderek kayboluyordu... 48 yaşındaydım ve önümde uzanan bir dünya ile günlük koşturmaların dışında hiçbir şey vaat etmeyen büyük bir oda arasında sıkışıp kalmıştım...
Eşime, “süresini tam olarak tahmin edemiyorum, bir süre çok az para kazanabilirim, dışlanmış ve kaybetmiş gibi görünebilirim, hatta belki bir daha hiç dönemeyebilirim ama şimdi denemezsem, ileride çok pişman olacağım, bu belli, yaşamımı yeniden kurmak istiyorum” dedim. Güçlü ve yaşama karşı meydan okumayı seven bir kadındır, birlikte, sanki evliliğimizin ilk yıllarında olduğu gibi kolları yeniden sıvadık...
“Hicrette hayır vardır...” Bu manevi değeri yüksek sözün 21’inci yüzyıldaki karşılığını günümüz insanları “Ferrarisi’ni Satan Adam” kitabında buldular, yazık... Yaşam, yüce Rabbimiz’in bize armağan ettiği içinde sürprizler yüklü tılsımlı bir yolculuktur...
Meslek kaderim beni, Türk Hava Yolları için hazırladığım 54 bölümlük “Uçuş Noktası” belgeseline sürükledi, dünyanın en ilginç noktalarında belgesel çekimi yaptığım harika bir 50’li yaşlar sürdürdüm...
Çok para mı kazandım? Hayır!
Ama, THY için dünyanın dört bir yanında yaptığım çekimler, bakış açımda devrim yarattı, geleneksel milliyetçi yaklaşımlarımı törpüledi, tüm insanları yalnız insan oldukları için kucaklamayı, onları bir nedenden dışlama bir yana, sorunlarıyla hemhal olmayı bir daha öğrendim. Sınırların gereksizliğini, siyasi otoritelerin geçiciliğini, o otoriteler adına konuşmanın anlamsızlığını, dünyadaki bütün din adamlarını bir araya getirsen bir Hazreti Ömer etmeyecekleri bir çağda özellikle kutsal kavramların (hangi dinden olursa olsun) ne kadar korkunç bir silaha dönüşebileceğini yerinde gördüm... Geride bıraktığım 10 yıla baktığımda Allah’ın bana doğru bir yolu gösterdiğine inanıyorum...
Sözüm sayın Gül’e
Kendisini, REFAHYOL hükümetinin Devlet Bakanı görevinden bu yana tanıyorum. Rahmetli Erbakan’la gerçekleştirdiğimiz İran-Pakistan-Singapur-Malezya-Endonezya ziyaretinin Kuala Lumpur durağındaki sohbetimizden bu yana yakın izlediğim, en azından benim açımdan dostluk duygularımın eksilmediği bir karakterdir... Birikimini, yöneticilik yeteneklerini, siyasetteki tarzını, kamuoyu önünde sergilediği görüntüyü her zaman takdirle izledim. Bu yapısı onu, kamuoyunun gözünde, cumhurbaşkanlığının da üstünde bir mevkiye taşıyor, her kula nasip olmaz...
Fark ettiniz, bu, bir siyasi yazı değildir... Türkiye’nin son 20 yılında olgunlaşmış bir değere dostça tavsiye yazısıdır...
Yakın çevreniz size “siyasi misyon” yükleyebilir ve sizden kendilerini bir süre taşımanızı isteyebilir...
Oysa, yaşamın bir noktasında, elde edilen tüm birikimlerin insanlarla paylaşılabileceği siyaset dışında çok ve renkli yolları vardır... Bir düşünün...
Sizin yerinizde olsam, her türlü “yöneticilikle” bağlantılı gemi ve köprüleri Tarık bin Ziyad gibi yakar geçerim...
Bu ülkede siyasetçi çok... Ama toplumun, siyasetin, kriz anlarında insanların yüzünü döneceği, ülkesini dünyada bilgi-birikimiyle temsil eden “bilge karakterlere” ihtiyacı var... Hiçbir siyasi hedefi olmayan bir dost tavsiyesi...