Fethullah Gülen, son konuşmasında şunları söylüyor:
“Öyle bir suikast ki, zahiren bazı siyasîleri ve itirafçı kılıklı müfterîleri hedefe koyacaklar. Şimdi bu itirafçılardan endişem benim, iftiracılardan daha doğrusu. Onlar için de bir şey yapabilirler. Dolayısıyla buna da derler ki, ‘hizmet yaptı, çünkü daha evvel içlerindeydi. İhanet ettiğinden dolayı cezalandırdılar.’ Bunu da yapabilirler. Herkes bilmeli.
“Şimdi ise ayağa düşmüş bir şey var: MHP’den mi, CHP’den mi, bir insanı öldürtmek suretiyle bir de onlarda Hizmet Hareketi’ne karşı antipati uyarma… Doğrudan doğruya, karar alınmış; sadece maktulü belirleme kalmış. “Kimi yaparsak, isabetli davranmış oluruz?!. Kimi yaparsak turnayı gözünden vurmuş oluruz?!.” Maktulü belirleme mevzuu kalmış sadece. Bu da ayağa düşmüş, dillere düşmüş. Hapishaneler koydukları o insanlar için de bir başkaldırma tablosu göstermek suretiyle ateş etme öldürmek suretiyle, işte bakın bunlar terörist filan dedirtme meseleleri konuşulan şeylerdir.”
Özeti şu:
- İtirafçılara suikast yapılıp “Hizmet”in üzerine atılabilir.
- CHP ve MHP’den bir politikacıya suikast yapılıp “Hizmet”in üzerine atılabilir.
Gülen bu iddiaların “ayağa düştüğü”nü ya da “kulağına geldiği”ni söylüyor.
Nasıl bakmalı bu sözlere?
Yeni Şafak, haberi “Suikast tehdidi” şeklinde değerlendirmiş. Gazete Karlov suikastini de hatırlatarak, FETÖ’nün bu defa da siyasetçileri tehdit ettiğini ifade ediyor.
Bu yorumdan, FETÖ’nün CHP veya MHP’li bir politikacıya suikast yapabileceği ihtimalini mi anlamalıyız? Hani, darbeye kalkışan bir hareketten böylesi de beklenebilir mi, neden olmasın, denebilir. Bundan ne kazanmayı umar FETÖ ki, diye sorulursa, darbe girişiminden ne kazandı ki, o yapının hangi davranışında mantık aranır ki, diye de sorulabilir.
Ben bu kadar net değerlendirme yapamıyorum.
Ama Gülen’in sözlerinin, böyle bir yapının düştüğü çukurun derinleşmesinde son merhale olarak okunmasının daha geçerli olduğunu düşünüyorum.
Bir kere bu iddiaları dolaşıma sokmak suretiyle, hala “istihbarat işleri” ile meşgul olduğu, başında bulunduğu yapının cinayetlerle irtibatlandırılma boyutunu önemsediği gibi bir algıya zemin hazırlıyor ki, bu başlı başına bir vehametin sergilenmesidir.
Bir ara “Bu işlerden Gülen’in haberi varsa bir vahim, yoksa daha çok vahim” gibi bir cümle kullanmıştım.
- MİT Başkanını “devletteki adamlarınız” tarafından ifadeye çağırdınız.
- 17-25 Aralık’ta Emniyet ve Yargıdaki adamlarınızla Başbakan’a kumpas kurdunuz.
- Emniyeti - yargıyı suç üretme makinasına dönüştürdünüz.
- “Cemaat”in en uç noktalarına devlet ricaline ilişkin mut’a nikahı hikayeleri pompaladınız.
- Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki adamlarınız darbeye kalkıştı.
- Osman Özsoy, “Keşke bugünlerde albay olsaydım” türünden askerleşme özlemleri yansıttı, Kerim Balcı darbe gecesi, darbenin başarı hikayesine dair haberler bekledi.
Eeee?
Bütün bunlar olurken FG nerede idi?
Bir gün çıkıp da “Yaa, arkadaşlar, biz nereye gidiyoruz? Bu işin sonu nereye varır? Bu çarpık güç vehmi, güç zehirlenmesi olmasın? Kim bizi zehirliyor? Bir provokasyona alet olmayalım” falan dedi mi?
“Hizmet!” Hani hizmet? “Cemaat!” Hani cemaat? Kadınlara Çağlayan Adliyesi önünde Yasin okuturken “Bu kadınları savaşa alet etmeyin” diye seslendim. Gülen’den bir ses çıktı mı?
Dize getireceğinizi düşünüyordunuz değil mi? Amerika’yı ve Avrupa’yı yanınıza almıştınız değil mi? Onların “Tayyip Erdoğan düşmanlığı” sizin de işinize yarayacaktı değil mi?
Binlerce insan içerde, FG dışarda. Üstelik tam dışarda, Amerika’da. Birçok avenesi ile birlikte ABD’de. Binlerce insanın “Hizmet duygusu” dümura uğratılmış durumda.
Gülen’in yukardaki sözleri darbe için söylediği “Tiyatro” tanımlamasından farksız. Bir oyun oynandı evet. Oynanıyor. Oyunun aktörleri içinde FG de var. Gönüllü rol aldılar oyunda ve hüsranla bitti oyun. Senarist ve yönetmen hala oynuyor onlarla. Ve onları çok daha derin hüsranlar bekliyor.