Geçtiğimiz üç gün boyunca Almanya’nın Köln ve civarındaki şehirlerinde çeşitli etkinliklere katıldım. Bir araya geldiğimiz insanların selam sabahtan sonra ilk sordukları soru, sizin de tahmin edeceğiniz gibi Türkiye’nin ahvali oldu. Türkiye’nin içinden geçtiği süreci çok yakından takip ettikleri sorularından belli oluyordu. Kısmen cevapları da bulmuşlardı ama dertleşmek istiyorlardı.
“Türkiye gözümüzün nuru, oradaki en ufak bir tatsızlık burada bizi hem çok üzüyor hem de Alman hükümetinin bize yönelik politikalarını etkiliyor” dedi bir tanesi.
Almanya’daki Türkler artık ikinci-üçüncü kuşak. Dil sorunu yaşamıyorlar, kendilerini ifade edebiliyorlar, ekonomik olarak da daha iyi durumdalar. Çocuklarını okutuyorlar. Tanıştığım kadınların çoğu meslek sahibi, sosyal hayatı olan, dernek-vakıf faaliyetlerinde çalışan özgüveni yüksek kadınlardı. Türkiye’de hükümete karşı yürütülen darbe sürecini net bir şekilde idrak etmişler. Almanya’daki Türk toplumunun bundan nasıl etkileneceğiyle ilgili öngörülerde bulunabilecek kadar da meseleyi dert eder buldum onları.
Almanya’daki Türkler, Türkiye’nin ilgisizliğinin de bir sonucu olarak, hem ezilmiş hem de buna mukavemet gösterecek mekanizmalar geliştirmemiş, bunun için birliktelik oluşturamamış. Diyanet’in camisine giden Milli Görüş’ün camisine gitmemiş, oraya giden Araplarınkine ayak basmamış...
Bu ayrı gayrılık, haliyle Türk toplumunun din ve dil eğitimi gibi çok hayati konulardaki hak arayışlarında önlerindeki en büyük engel olmuş. (Almanya Türklerin artık geri dönmeyeceğine hükmedene kadar okullarda Türkçe öğrenimine imkan tanıyordu. Ne zaman ki Türklerin gidici olmadıklarına hükmetti, Türkçe derslerini kaldırdı.)
2002’den sonra Türkiye’deki gelişmeler ‘acı vatan’daki Türkleri de çok olumlu etkilemiş. AB üyelik süreci ve AK Parti’nin gurbetçilere yönelik sahiplenici ve entegrasyonu cesaretlendirici tutumu Türk toplumunda bilinçlenmeye yol açmış. Mesela “senin camin, benim camim” tartışması hepten ortadan kalkmasa da epey azalmış. Bunda Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİP) çok etkili olmuş.
Cemaat buna neden alet oldu?
2004’te kurulan Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD) de Avrupa, özellikle Almanya’daki faal derneklerden biri. Ortak çıkarlar konusunda ortak dil tesisi gibi zor bir çaba içinde. Sebebi, eyalet politikalarını etkileyebilmek ve Türk toplumu lehine gelişmelere yol açabilmek.
Bunlar güzel gelişmeler. Ama Türkiye’deki gelişmeler Almanya’daki Türk toplumunu tıpkı bizler gibi rahatsız etmiş ve Cemaat’in faaliyetlerine dair ciddi bir sorgulamaya sevk etmiş.
Gülen Cemaati, AK Parti iktidarından sonra Almanya’da çok hızla yayıldı. Buradaki örgütlenmesini etüt merkezleri üzerinden gerçekleştiriyor. Almanya’da eyalet hükümetleri öğrencilere ihtiyaçları olan derslerden takviye almaları için bir fon ayırmış. Etüt merkezleri öğrencilere ders imkanı sağlıyor, ücretini ise devletten alıyor. Muhafazakar kesim, çocuklarını emanet edebilecekleri güvenilir bir kapı olduğu için bu merkezlere teveccüh etmiş.
Tabii bu arada ‘himmet’ ve Zaman aboneliği de cemaatin önemli yapılanma ayaklarından biri olarak devam etmiş. Tanıştığım kadınların hemen tamamı iki üç Zaman aboneliklerinin olduğunu, çocuklarını bu merkezlere gönderdiklerini ve yardımlarını ve kurbanlarını Gülen Cemaati’ne verdiklerini ifade ettiler.
Anladığım kadarıyla Milli Görüş’ün zayıflamasıyla birlikle oluşan boşluğu Cemaat doldurmuş.
Şimdi bu insanlar şokta, Zaman aboneliklerini, himmetleri kesmişler, kimisi de çocuklarını artık bu merkezlere göndermeme kararı almış.
Türkiye’de olan biteni akılları almıyor.
Bedduayı bir türlü izah edemiyorlar, alttan alta dolaşan “Hoca Efendi’ye beddua etmesini Peygamber söyledi” açıklamasını hiçbir yere koyamıyorlar.
17 Aralık sürecini Türkiye’ye ihanet olarak görüyorlar ve “Cemaat neden buna alet oldu” diye soruyorlar.