Bu hafta vizyona giren Mutlu Aile Defteri’nin başrol oyuncuları Goncagül Sunar ve Bülent Emrah Parlak’a göre, filmleri izleyiciyi güldürecek ama babalara da “Ben de evladıma bunları yapıyorum” dedirtecek.
SON dönem komedi filmleri furyası kendini gösteriyor sinemamızda. Bu suya sabuna dokunmayan komediler gişede iş yapıyor ama ne sinema adına ne de oyuncularımız için çok ey ifade etmiyor. Bu hafta vizyona giren Mutlu Aile Defteri ise böyle değil. Dramatik yapısı yerinde, kadrosu zengin bir yapım. Tuncel Kurtiz baba rolündeyken, oğlunu Bülent Emrah Parlak ve gelinini Goncagül Sunar oynuyor. İki oyuncu da filmlerine çok güveniyor...
-Film absürt komediden uzak ve Yeşilçam komedilerinin havasında. Senaryo size geldiğinde, rolünüzü nasıl kabul ettiniz?
Goncagül Sunar: Ayça çok geride duran bir karakter olmasına rağmen kadroyu gördüğümde o kadronun içinde olmak istedim. Bütünüyle komedi filmi değildi. Dramatik yapısı da iyiydi. Aile içinde insanların birbirine güveni sarsılabilir diye bir durum da var. Okuduğumda bana böyle bir his geldi.
Bülent Emrah Parlak: Tuncel Kurtiz’i duyduğum zaman çok sevindim. Bu filmde baba oğulu oynamak da benim için çok büyük bir fırsattı. Kadroda Binnur (Kaya) ve İlker’i (Aksum) duyunca da çok sevindim. Goncagül’ü daha önceden biliyordum onunla da çalışma imkanımız oldu. Kısacası kadro çok önemliydi. Daha önce de televizyonda 3- 4 sene komedi yaptım ve seyirci beni öyle tanıdı. Yeni yapılan şeylere belli bir mizahı, belli bir dili varsa çok açık bakıyorum ve denenmesini istiyorum. Çok sayıda senaryo okudum ama bu içlerinde en farklısıydı. Yeşilçam’daki Bizim Aile, Aile Şerefi gibi filmlerdeki basitlik de var ama acaba nasıl çekilecek dediğim yerler çok oldu.
-Filminizde bir baba, bir otorite var. Çocukların o otoriteyle savaşı üzerinden siyasi bir alt metni de var gibi filmin...
B.E.P: Toplumsal meselelerden kolaylıkla bir komedi çıkarılabiliyor. Ustalarımız da “Her komedinin içinde bir dram, her dramın içinde bir komedi vardır” der. Öyle olunca unutulmuyor. Bir de popcorn dediğimiz komediler var. Suya sabuna dokunmayan ama güldüren. Bu filmde de beni etkileyen şey söylediğiniz gibi otorite oldu. Ne kadar rahat bir aileden geldiğimizi söylesek bile bizim toplumumuz bazı kurallar, otoritelerden oluşuyor. O kuralları istemesek de kabulleniyor, biz de çocuğumuza veya çevremize yapıyoruz. Böyle zincirleme gidiyor.
G.S: Evet, asker bir babanın çocukları olmak da kolay değil. Hayatta çok ters köşe tipler olmuş. O otoritenin etrafında idealize edilen çocuklar da olamıyor.
TÜRK AİLESİNİ SORUNLARIYLA ANLATTIK
-Aile içi ilişkiler, insanların kişiliklerine yansıyor, mutlu ya da kederli yapabiliyor. Türk aile yapısının sinemayla buluşmasında, bu temaların eksik olduğunu düşünüyor musunuz?
B.E.P: Dertleriyle beraber bir filmi anlatmak için özgürlüğün çok fazla olması gerekiyor ama bizim ülkemizde özgürlük çok kısıtlı. Birçok yerden müdahale edilip itiraz gelebiliyor. Tüm bu itirazlara rağmen o filmi yapabiliyorsan iş kült filmlere doğru gidebiliyor.
G.S: Aile çok hassas bir konu. Türk aile yapısının ironisini yeterince görmüyoruz. Dizilerde de olmuyor. Maalesef bu özgürlüğe sahip bir ülkede yaşamıyoruz. Sorun burada başlıyor.
-Cem Yılmaz’ın tiyatrosunun sinemada gösterimi var. Bağımsız filmler salon bulamazken tiyatro oyununun beyazperdede rekor kırmasında bir sakatlık görmüyor musunuz?
B.E.P: Komedi sürekli değişen bir şey. 10 sene önce kahkahayla güldüğümüz şeye şimdi gülmüyoruz. Bazı ustalarımız güzel şeyler yapmışlar zamanla değişmiş bu algı. Şimdi diyorlar ki “Komedi algısını değiştirmeyin. Daha basit, daha ucuz işler yapın. At yere kendini seyirci gülsün. Gülsün ve unutsun derdini seyirci...” Ama bilinçli biri de “Ben onun derdini unutmasını istemiyorum derdini daha çok kanatmak istiyorum, kanatırken de güldürmeyi düşünüyorum” diyor. Güldürürken düşündürme çok eskidi gibi görünüyor ama hala geçerli.
-Türk sinemasında ‘kadın’ unutuldu mu?
G.S: Çok basit, sade kadın hikayeleri neden yazılmıyor. Kuaför bir kadının hayatı mesela. Basit anlatmak yerine fantastik olaylar katıp ana fikirden uzaklaştırıyorlar.
HALA PLAKASINA ‘AĞA’ YAZDIRAN VAR
-İzleyici, filminizde farklı ne bulacak?
G.S: İli vakit geçirecek. Ailecek de izleyebilecekleri, romantik komedi gibi de bakılabilir. .
B.E.P: Filmi izleyenlerin “Ben de öyle yapmıştım bizim oğlana” diye düşünmesi yeterli. Bu otoriteyi eleştirtmeye başlatırsak bir kaç kişi bile yeterli. Ağalık, paşalık, iktidar çok önemli. Hala plakasına ağa yazdıranlar var. Eskiden Kibar Feyzo’yu izlediğimizde “Ağalık ne saçmaymış, ben marabadan yanayım” dedirtebildilerse bize Şener Şen, Kemal Sunal, o filmlerin yönetmenleri, bu filmde de otoriteyle ilgili bir sıkıntı yaratırsa beyninde benim için yeterli.
Biz popüler bir ikonuz
-Bu filmden sonra tiyatro, dizi ve sinemayla ilgili bir projeniz var mı?
Bülent Emrah: Biz popüler bir ikonuz televizyondan para kazanıyoruz. Tiyatro ise televizyondan çok daha farklı bir alan. Orada “Yapamadıklarımı yapayım” diye düşünüyor insan.
Goncagül Sunar: Beni çok heyecanlandıran iki tane film projesi var. Tiyatroda da İkinci Kat’ta bir oyunda olmak istiyorum ama annelik durumum söz konusu ve tiyatro benim için lüks. Bir şarkı ve ona klip yaptım. İnternette paylaşacağım. Dizi görüşmeleri de sürüyor.