Abdullah Gül. Fazilet bünyesinde “Yenilikçi hareket” adına aday. Ak Parti’nin kurucu kadrosundan ve hiç şüphesiz en önemli isimlerinden. Başbakan. Dışişleri Bakanı. Cumhurbaşkanı.
Cumhurbaşkanlığı görevi sona erdi, bundan sonra ne olacak, ne yapacak? Sakin bir emeklilik mi, yeniden siyaset mi, üst bir uluslararası görev mi? Kendisi ne düşünüyor, parti ne düşünüyor?
Bir seçime gidiliyor ve onun da önünde “milletvekili olmak, olmamak” tercihi var. Tabii milletvekili olduktan sonra sade bir milletvekili olmak ya da başka sorumluluklar üstlenmek-üstlenmemek sorusu da var. Elbette bütün bunlar sadece kendisinin istemesi, arzu etmesi ile sonuçlanacak durumlar değil, başka iradelerin de devreye girmesi kaçınılmaz. Üstelik onunkisi, herhangi bir insanın adaylığı, istenmesi istenmemesi durumu da değil. Her durumda özgül ağırlık meselesinin devreye girmesi kaçınılmaz.
Abdullah Gül ayrıca, Ak Parti’ye yönelik karşıt iç-dış odaklar açısından da takip edilen bir siyasetçi. Kendisi üzerine bir takım hesaplar yapılabileceğini en iyi bilen insanlardan birisi yine Abdullah Gül’dür kanaatindeyim.
Ben şuna inanırım:
Abdullah Gül, kendisi üzerinden bir “misyon yapılanması” olarak gördüğü partiye (daha doğrusu partisine) kumpas kurulmasına asla razı olmak istemez. Ama yaşanan süreçlerde, sadece konuşmalarınızın, sözlerinizin satır aralarının değil bazen suskunluğunuzun bile hiç istemediğiniz nitelikte haberleştirildiğine tanık olabilirsiniz.
Üstelik böyle zamanlarda, tek başınıza da kalmaz, etrafınızda olan veya etrafınızda gözüken insanların söz ve tavırları da devreye girer.
Üstelik böyle zamanlarda, yola birlikte çıktığınız ve şu anda partide karar mevkiinde bulunan arkadaşlarınızın sözü, sözlerinin satır araları ve hatta suskunlukları da kritik mahiyet kazanabilir.
Geçiş dönemi, diyorum bu sürece.
Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı, Davutoğlu’nun Başbakan olması, bu dönemde Erdoğan’ın yetkileri, Başbakan’ın yetkileri, Erdoğan’ın parti ile ilişkileri vs bile gerçekten yeni denge oluşumlarını gerekli kılıyor.
Üç dönem uygulamaları sebebiyle seçimde aday olamayacak ama yine Ak Parti’de başından beri kurucu kadro içinde yer almış önemli, özgül ağırlığı bilinen isimler var. Onlar, “üç dönem”i içlerine sindirmiş olduklarını deklare etseler bile yapacakları her değerlendirme, özel önem kazanabiliyor.
Gül’ün Cuma sonrasındaki sözleri...
Cumhuriyet gazetesi “Gül bayrak açtı” manşetiyle vermiş bu haberi.
Tabii ki yalan. Tabii ki, yoğun bir arzunun başlığa taşınmasından ibaret. “Ah Gül böyle bir iş yapsa” temennisinden ibaret.
Gül bu başlığı okuduğunda eminim ki, bu kirli hesabı anlamıştır. Hep demişimdir: Gül, oluşumuna emek verdiği bu misyonu yaralayacak hiçbir davranışta bulunmaz.
Ama acaba Gül’ün Türkiye için ve partisi için iyi olduğunu düşündüğü bir görüşü açıklaması yanlış mıdır?
Önce şunu belirtmeliyiz: Gül de tecrübeli bir insandır. Ak Parti kurulurken de Refah Partisi’ne yönelik özeleştirilerde onun da bir hayli madde sıraladığı ve yeni dil oluşturma hassasiyetinin bulunduğu tahmin edilebilir. Ak Parti’de Tayyip Erdoğan önemli bir isimdir. Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan’ın lider konumuna saygı gösterir. Ama Gül de o liderliğin yanında önemli bir denge profilidir.
Tayyip Erdoğan’ın kararlılığının sistemin dönüşümünde çok önemli rolünün bulunduğu muhakkaktır. Gül de böyle bir dönüşümde üslup hassasiyetinin sözcüsü gibidir.
Bu dönem büyük gerilim yaşanan bir dönemdir ve bazen sergilenen tavırlar farklı algılara yol açabilir. Gül’ün geziler sırasında söylediği “Her şey sandık değildir” sözü mesela Ak Parti zemininde yadırganmıştır.
Şimdi.
Gül’ün iç güvenlik paketi, başkanlık sistemi hakkında söyledikleri... Bence çok nazik bir dil kullanıyor Gül. “Ümit ederim ki arkadaşlarım bütün bunları tekrar bir gözden geçirirler ve bazı düzeltmeleri yaparlar diye tavsiye ederim doğrusu.” Tam Gül’ce bir nezaket dili ve uyarı. Çok içerden. Başkanlık sistemine ilişkin “Türk tipi olmasın” yaklaşımı, bana biraz kategorik ret gibi göründü. Adına “Türk tipi” deyip, içini Erdoğan’ın dediği gibi “Her sistemdeki iyi özellikleri derlemek” neden olmasın? Buna rağmen, Gül her konuştuğunda onunla Erdoğan’ın tavrını kıyaslamak iyi niyet değil.
Gül’ün parti ile ilişkisine dair söyledikleri de bence “ilgi”yi hak ediyor. Gül’e “köşesine çekilmiş, emekliliğini yaşayan bir insan” muamelesi yapılırsa sanırım bu gerçekçi olmaz.