Peşinen söylüyorum, bir art niyet, bir kötüleme gayreti ya da bir ayar verme hadsizliği yapmaya çalışmıyorum.
Sadece ve sadece ne yapmaya çalışıyorsunuz anlayabilme çabası içindeyim.
Sondan başlayalım.
Bir televizyon kanalında (Fehmi Koru’nun iddiasına göre) “her türlü soru sorabilecek kapasitede” gazeteci ile yayına katıldı 11. Cumhurbaşkanı. Hemen hemen her türlü soru da soruldu. Sorular değil ama cevaplar ilginçti.
“Gerginliklerden ve kutuplaşmalardan uzatmadan kurtulmak lazım. Yoksa bu kutuplaşmalar sadece siyasi partiler arasında olmaz yazar çizer taifesinde de olur, gazeteler PR organı haline geliyor” dediniz. Kutuplaşmanın “bu” tarafına mesaj verirken “o” tarafını es geçtiniz.
“10 senede ne kadar köklü reformlar yaptı Türkiye, siyasi reformlar yaptı, ekonomik reformlar yaptı, dünyanın her tarafında çok büyük itibarlar sağladı. Bunu hep birlikte yaptık herkes yaptı. Tekrar bu politikalara süratle dönülebilir” dediniz. Yine “bu” tarafa ayar verirken, “o” tarafın bu kazanımları çarçur etme gayretine, köprüye, havaalanına, otoyola, nükleer enerjiye direnmesine, karşı durmasına, “Erdoğan gitsin de ülke ne olursa olsun” anlayışına bu ağırlıkta bir söz etmediniz.
(Üstelik ağırlık bakımından 10 yılın ardından demokratikleşme, insan hakları gibi konularda yapılan reformlar, ilk 10 yılda yapılandan ağırlık bakımından daha fazla)
“Ama biz onların içişleri ile siyasetine girmeye taraf olursak” cümlesiyle Suriye politikasının hatalı olduğunu, meselenin etrafında dolanarak söylediniz. “Ben bunları söyledim, ama yetki hükümetteydi” diyerek kendinizi kurtardınız, “5 yıl yanımda kaldı, siyasete ben soktum” dediğiniz Davutoğlu’nu ateşe attınız.
“Bunların (paralel savcı ve hakimler) yanlışlarını söyleyen, ilerde büyük sıkıntılar çıkaracağını söyleyen kişiyim ben” diyerek yine korunaklı alana geçtiniz. “Her şey her zaman her yerde söylenmez, kapalı kapılar ardında yaptım bu uyarıları” diyerek, o zaman koruduklarınızı bugün ortaya attınız.
“Daha yapıcı daha yol gösterici olması lazım çatışmacı bir söylemden uzaklaşmak gerekir. Sadece söylem bile çok şeyi değiştirebilir. Diyalog olması lazım, konuşma olması lazım” diyerek yine “o” tarafın değirmenine su taşıdınız, yine “bu” tarafı es geçtiniz. Mesela “çatışmacı söylem” sahibine yapıldığı gibi sizin de eşinize çocuğunuza yapılsaydı, bu ifadenize göre diyalog taraftarı olacağınız anlaşılıyor. Sizi bilmem ama Hayrunnisa Hanım’ın “intifada” çağrısı hala hafızamızda.
Daha bir çok konu başlığı var ama şu sözünüz önemli. “Şimdi bütün arzum arkadaşlarımın başarılı olması.”
Fehmi Koru’nun iddiasına göre “her soruyu sorabilecek” isimler soramadı ama ben sorayım.
İyi de her konuda sorunlu, çatışmacı, uzlaşmaz, son 3 yılda rayından çıkmış addettiğiniz arkadaşlarınıza verdiğiniz bu “destek”le, arkadaşlarınızın nasıl başarılı olmasını bekliyorsunuz? Başarılı olmasını arzuladığınız o arkadaşlarınıza çelme takanları ne zaman bu ağırlıkta eleştireceksiniz?
Televizyona çıkıp “özeleştiri” veren bir diğer isim de yine “kurucular kurulu üyesi” Sayın Bülent Arınç. “Bizden ben’e” döndük derken kimi kastettiği malum. Parti değil elbette.
İstediği kadar “Ak Parti’yi kastettim” diyebilir.
Ama o yayından sonra nikah şahidi olduğu bir merasimde sarf ettiği o söz aslında kimi hedefe oturttuğunun da bir göstergesi.
Evlilik cüzdanını geline verirken “Ben başkaları gibi, bir başkasına çocuk sayısı dikte etmekten hicap duyarım (utanırım)” derken, bunu söyleyen kişinin “utanmadığını” söylemiş olmuyor musunuz? Türkçe’yi en doğru konuşan, kelimeleri en özenle seçen siz, bunun farkındasınız elbette.
3 çocuk diyen kişinin, sizin “hicap duymanızı” gerektirecek nedenle söylemediğini de en iyi siz bilirsiniz ama bu cümleyi kullanmanızın gerekçesini de hepimiz biliyoruz.
“Gül + Arınç = ?” denkleminde eşitliğin sol tarafında yaşananların son iki haftalık kısa bir özeti bu. Eşitliğin sağındaki soru işaretinin yerine ne gelir ben bilmiyorum, ama merak ediyorum. Cevabını eşitliğin solundakiler elbette bizden daha iyi biliyordur. Bu vesileyle hepinizin Kurban Bayramı’nı kutluyorum.