Kuşlar, ‘Ayet’tir. Alışık olmayanlar bu cümleyi yadırgayabilir. İzah edeyim.
Ayet diye, biz Kur’an-ı Kerim’deki ‘cümle’ özelliği taşıyan ‘birim’lere diyoruz. Evet, Kur’an’da, bir kaç harften ibaret olan ayetler mevcut. Ancak, müfessirler, o harfleri de ya tefsir ediyorlar ya da onların, bizim bilmediğimiz özel anlamlar ihtiva ettiğini yazıyorlar.
Arap dilinde, ‘ayet’in ‘işaret’, ‘delil’ gibi anlamları da var.
Böyle düşünürseniz, alemde, her baktığınız yerde, ayetleri görebilirsiniz.
Kuşlar, işte öyle ‘ayet’tir.
Kuşlar, Allah’ın ‘yaratış’ındaki güzelliğin ve çeşitler bakımından sınırsızlığın bir işaretidir.
Uçaklar, kuşlardan ilhamla yapılmış derler.
Doğrudur. Ama, uçak, en basit kuşla bile kıyasladığınız zaman, teneke parçasıdır.
Yine de, insanların, kuşlara veya başka mahlukata bakarak bir şeyler yapması, bir şeyler öğrenmesi güzeldir.
Geçen, radyoda dinledim. (Tebrik etmek lazım, harika bir program. ‘Başka bi gözle.’ Gamze Sofuoğlu ve Kürşat Ceylan, gözleri görmeyen iki arkadaş sunuyor. NTV Radyo’da.)
Yarasaların, gözsüz, ses dalgalarıyla nasıl bir yere çarpmadan o kadar hızlı hareket ettiklerini incelemişler. Tavandan aşağı ipler sarkıtmışlar. İplerin uçlarına ziller bağlamışlar. Yarasaları odaya salmışlar. Yarasalar, o karanlık odada bile, iplere çarpmıyormuş.
Buna bakarak, körlere rehberlik edecek, onların yürümelerini kolaylaştıracak bastonlar tasarlanıyormuş.
Yani faydalı.
Kabil de, kardeşi Habil’i kıskanıp öldürdükten sonra ne yapacağını bilememiş.
Kargadan örnek almış.
Bir karganın, ölü bir kargayı gömdüğünü görmüş ve Habil’i gömmeyi kargaya bakarak akıl etmiş. Kur’an-ı Kerim’de açık bir biçimde yazılı.
“Ve Allah, kardeşinin cesedini nasıl gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi.” (Maide 31)
Bu, insanlık tarihinin en büyük ‘sahne’lerinden biridir. İlk cinayet. İlk defin. Yeryüzündeki ilk pişmanlık. İlk zulüm.
Bir açıdan bakıldığında, insanın, hayvana bakarak bir şey öğrenmesinin ilk örneği.
Karganın suçu yok. Yani bu ‘kıssa’ sebebiyle kargaya kötü gözle bakmamız gerekmiyor.
Ama, Kabil, suçlu. Hem kardeşine haset ettiği için, hem katlettiği için.
Guguk kuşu da suçsuz.
Hafta içinde, bir ‘edib’ arkadaşla sohbet ediyoruz.
Dedi ki arkadaşım, “Ali Çolak guguk kuşunu anlatmış. ‘Rind’ diyor guguk Kuşu için.”
Tabii guguk kuşu bu sıralar meşhur.
Baktım Ali’nin yazısına. Güzel yazmış. Zevkle okudum. Yörükleri severim ben.
Şu da var yazıda:
“Dugguk’a şakacı ve rind deyişimi boşuna saymayın. Ne evi barkı, ne yuvası vardır. Bir yuva kurup yumurtlamaya, yumurta tutup yavru çıkarmaya vakti de tamahı da yoktur. Neslini sürdürmek için akla gelmez bir yol bulmuştur. Başka bir kuşun yuvasını gözüne kestirir ve dikkatle izler; anaç kuş yuvasından uzaklaşır uzaklaşmaz, hızlıca gidip bir yumurtasını o kuşun yumurtaları arasına bırakır. Fazlalığın fark edilmemesi için de kuşun yumurtalarından birini gagasıyla alarak yuvadan uzaklaşır. “Guguk kuşu, her yuvaya sadece bir yumurta bırakır ve işini şansa komaz” der Yörükler; “Hangi kuşun yuvasına yumurta bırakacaksa, kendi yumurtasını, o kuşun yumurtasının renk ve desenine göre yumurtlar.”
Tamamen doğru.
Tabii başka bir gözle de yorumlanabilir.
Yuva kurmaması, başkasının yuvasına yerleşmesi, ‘tembellik’, ‘asalaklık’ olarak...
Yuvanın sahibinin yumurtasını yuvadan atması, ‘gaddarlık’ ve ‘ihanet’ olarak....
Guguk kuşunun, yuvadaki yumurtalara benzer desenli yumurta yapması ‘takıyye’ olarak...
Yumurtadan yeni çıkmış, kör ve tüysüz guguk yavrusunun, yuvadaki öteki yumurtaları ite kaka yuvadan aşağı atması ve yuvada başka yavru bırakmaması ‘kumpas’, ‘tasfiye’ olarak...
Üvey annesinin, kendisinden bir kaç kat cüsseli Guguk Kuşu’na yiyecek taşıması ‘himmet düzeni’ olarak yorumlanabilir.
‘Nokta-i nazar’a göre değişir
yorumlar.
Bir bakışa göre, bu bir ‘organizasyon modeli.’
‘Paralel organizasyon’a uyup uymadığını herkes kendi değerlendirsin.
Tabii ki, bu özelliklerinden dolayı ‘guguk kuşu’na kötü gözle bakmamız gerekmiyor.
Guguk olsun, karga olsun.
Kuşlar masumdur.