Bir ülkede siyasetin bütün taşları yerinden oynayacak, hemen tüm aktörleri içine alan bir hesaplaşma süreci başlayacak ve tüm bunlardan o ülkenin sermaye yapısı, ekonomik modeli etkilenmeyecek, herkes istediği gibi yoluna devam edecek öyle mi!
Kuşkusuz her kavganın bir bedeli var. Kim nerede duruyorsa ve bundan bugüne kadar ne elde etmişse, yeri geldiğinde bunu kaybetmeyi de göze almış demektir. Türkiye’de bizim adına ‘büyük sermaye’ dediğimiz, kabaca İstanbul merkezli olarak tarif edilen yapının, her krizde küçük hasarlarla yoluna devam etmesi, bir şekilde kendisini sağlama alması, bugün yaşanan kriz için geçerli mi? Bir başka soruyla yaşanan çatışmanın sonunda ortaya çıkacak yeni siyasi mimari, aynı zamanda kendi ekonomik modelini üretmeyecek mi?
Bu sorunun bugüne kadar doğru dürüst tartışılmadığını elbette biliyorum. Esasen bunu tartışma gündeminin dışına taşıyan bir ‘akıl’ olduğunu da düşünüyorum. Daha açık ifadeyle, herşeyin salkım saçak ortalığa döküldüğü bir dönemde, birileri sanki sermaye çevreleri ve ekonomi bunun dışındaymış gibi görmemizi istiyor. Çünkü şu günlerin moda deyimiyle ‘günün sonunda’ yine aradan sıyrılıp yoluna devam etmek niyetindeler.
***
Yaşanan sorunların ve devam eden çatışmaların temelinde siyasi nedenlerin yanı sıra ekonomik çıkarların da bulunduğunu söylemekle anlamak, ne yazık ki aynı şey değil. Bildik ve artık kolayca değişmeyen bir sağcı-muhafazakar (hatta dindar) alışkanlığı olsa gerek; sermaye ve ekonomik model üzerinden konuşan ve analiz yapan neredeyse yok.
Oysa bölgesinde güç olarak yükselen, kendi etrafındaki topluluklarla yeni bir ilişkinin yollarını arayan, tam da bu nedenle kendi iç dengeleri sarsılan, uluslararası ilgiye her şekliyle muhatap olan Türkiye; bu gelişmelerin aynı zamanda yeni bir ekonomik model gerektirdiğinin farkında mı, gerçekten emin değilim.
Meseleyi finans üzerinden ele aldığınızda, sorun olmadığını söyleyebilirsiniz. Bu sizi şu an için sarsmaz ve hatta herşey toz pembe görünebilir. Ancak bunun ötesine geçebilmeyi bir kenara bırakıp, yakın gelecekte sadece siyası sınırlarınızı değil, tüm bölgeyi kuşatan bir ekonomik model kurmayı hedeflemediğiniz takdirde, ‘finans’ın dayatması ve yol göstericiliği üzerinden hareket etmek zorunda kalırsınız.
***
Bugün yaşanan çatışmada Başbakan Tayyip Erdoğan’ın elini güçlü kılan pek çok unsur var. Liderliği, bunca sert hamleyi püskürtebilme özelliği ve özellikle halkla olan güçlü bağlarını devam ettirebilmesi ona müthiş bir avantaj sağlıyor. Ancak bunun bir adım ötesinde elini daha da sağlam kılabilmesi, Türkiye’nin iddialarıyla uyumlu bir yeni sermaye yapısının ve kesinlikle üretim merkezli bir ekonomik modelin oluşması gerekiyor.
Finans ekonomisi, uluslararası ölçekteki seyri ve kırılganlığa açık haliyle daima ciddi riskleri beraberinde getiriyor. Tayyip Erdoğan, sağladığı siyasi istikrarın kendisine verdiği zeminde Türkiye’nin muazzam bir güven ve sermaye akışına doğru gitmesine vesile oldu. Şimdi bunu daha sahici ve kalıcı hale getirmenin yollarını aramak gerekiyor ve bu modeli oluşturma konusunda da benim tek adayım yine Erdoğan.
Ortalık yangın yerine döndü, bu işler nasıl düzelecek diye endişe edenler, biraz da sorunun bu boyutlarına kafa yormalı. Milletin desteği ve sağduyusu, Erdoğan’ın liderliğinde siyaseti sahici ve güçlü hale getirdi. Bu kadar güçlü bir siyasetin yoluna devam edebilmesinin tek yolu, parayı değil, üretimi izlemekten geçiyor.