Güçlü devletle sert bir yönetimi kastetmiyoruz. Problemleri akılla çözen, güç yanında sevgi ve şefkatin de simgesi olan bir yapıyı kastediyoruz. Birçok ülkede devlet tek değildir iki veya fazla güç ülkeyi yönetir. Türkiye’deki sorun devletlerin farklı politikalar uygulaması hatta bazen bunların birbirinin tersi olmasıdır. Devletle kastettiğimiz şey iktidar değildir. İktidarlar farklı olabilir ve her birinin politikası diğerinden farklıdır. Devletin kanunlar çerçevesinde hareket etmesi ve vatandaşlardan bunu beklemesi gerekir. Ama vereceğim örnek anlaşılamaz konumdadır. Biriktirdiğim gazete kupürlerinde beni tekrar hayretler içinde bırakan bir haberle karşılaştım. Bir MİT Müsteşarı geçmişte hedef halinde olan ve darbe nedeniyle izlenen bir şahsı evinde yemeğe davet ediyor. MİT müsteşar yardımcısı da buna katılıyor. Geçmişteki takipten şikayet ediliyor ve MİT tarafı aynı düşünceye katılıyor. Ancak bir sözü hayretle karşıladım. Yardımcı “İyi ki darbe engellendi. Yoksa aranızda ihtilaflar çıkar ve sizi güçsüzleştirirdi” diyor. Neredeyse bu takibin onlar için yapıldığını ve hedefine ulaştığını ifade edecekmiş.
***
Bir yönetimin dünyanın her yerinde görev sayılan ve bunu başarıyla yapan kurumu, yeni yöneticisi tarafından suçlanıyor. Buradan şunu anlıyoruz: Ülkeyi yöneten iki güç vardır ve bunlar birbiri ile mücadele ediyor ve devletin gücünü hedeflerine ulaşmak için kullanıyorlar. Türkiye’de ekonomik güç de iktidarın genel görüşünden farklı olabilir ve ekonominin kurallarının bunu gerektirdiği söylenir. Ekonomi bir bilim sayılır ve her yerde aynı şeyler okutulur. Bu bilim de birbirine zıt şeyleri savunmakta kullanılır.
Devlet içindeki bölünmeler dış güçlerin yararınadır. Onlar ülke içindeki görüşlerden birinin içinde örgütlenirler ve bunları kendi politikaları için kullanırlar. Bu politikalar ülke içindeki partilere yakın olduklarından onların ideolojisi kullanılır ve böylece dışarısı kamuflaj içinde hareket eder ve biz bu kamuflajın içindekilerin de bizden olduğunu zannederiz.
Bu güçleri anlamak zordur. Çünkü sözlerinin ülkenin çıkarlarına uygun olduğunu savunurlar. Bazen çok çekici şeyler de söylerler ve bizi de onların savunucusu yaparlar. Şöyle bir örnek verebiliriz. Bazı Avrupa ülkeleri Kürtlerin ayrılmasının ülkemizin yararına olduğunu söylediler. Çünkü onların öngörülerine nazaran; geriye kalan Türkiye topraklarında ırk ve yaşam tarzı farklılığı kalmayacak, Türkiye ekonomik olarak dışarda kalan gelişmemiş yerlerden uzak kalacak ve böylece Avrupa Birliği’nin üyesi olmak çok kolaylaşacak ve de ileri bir AB üyesi olacaktık. Ben geçmişte de AB üyeliğimizin stratejik hesaplara dayandığını ve bunun bizi etkisizleştirerek gerçekleştirileceğini düşündüğüm için bu birliğe karşıydım ve Türkiye vatandaşı olarak bir Avrupalı’dan öğrenecek ne yaşam tarzı ne de bilgiye muhtaçtım ve herkesin idealindeki bütünleşmeye karşıydım. Ülkemizin bölgesel güç olacağını ilk defa söyledim ve bunun için gayret ettim. Ancak Türkiye’nin birçok aydını da bu birleşmenin sağlanarak daha medeni olacağımızı düşünüyordu. Ben tarihimiz ve kültürümüzün bizi daha iyi bir yere taşıyacağını düşünüyorum.