Maçı hayretle izledim. Galatasaray mücadeleye, amacı olmayan özel bir karşılaşma oynuyor gibi; kayıtsız, temposuz, isteksiz başladı. Devrenim son dakikalarına kadar bastıran, pozisyon bulan, goller kaçıran taraf Karabük’tü... Oysa bu takım, bir alt kümeden lige yeni gelmişti ve doğal olarak belirgin bir tedirginlik/yabancılık/uyum sorunu yaşaması gerekirdi. Hayır, hiç öyle olmadı. Bir başladı, pir başladı...
Kimi gol pozisyonlarını Muslera savuşturdu ama daha çok son vuruşlardaki hatalarının sonucu olarak nicelerini kaçırdılar. İnanın devre 4-0 bile bitebilirdi.
Galatasaray ne yaptı? İlk tehlikeli pozisyonunu ancak 34. dakikada yaratabildi. Bir de Chedjou’nun (Devre biterken) kale dibinden kaçırdığı bir pozisyon var ki; Karabük’e hovardalığının bedelini ağır ödetebilirdi.
***
Maçın ilginç anlarından biri de, Linnes’in pozisyonuydu. Rakip ceza alanı- na girmek isterken, doğrudan topa mü- dahale etti ama; Karabüksporlü oyuncu (Hiç temas olmadığı halde) kendini yere attı. Faul bile çalınmaması gerekirken, Linnes bir de sarı kart gördü. O pozisyonun sonrasında da, Riekerink futbolcusuna sinirlenip Linnes’i oyundan aldı. Üstelik fırçaladı... Yani olmayan suça (Faul, sarı kart, sahadan çıkarılma ve fırça dahil) dört ceza verilmiş oldu.
Garip bir maçtı!
***
Galatasaray ikinci yarıya akıllanmış, insafa gelmiş ve oyuna dönmüş olarak çıktı. İlk yarıdaki kayıtsız halinden sıyrılmıştı. Maça asılmaya başladı. Ama bu canlanış, takım bütünlüğüne yetmedi. Zaman daralınca telaş da başladı. Bruma’nın hazırlık maçlarındaki tempo ve yaratıcılığından eser yoktu. Sinan Gü- müş saçını saçma bir şeklide beyaza boyatarak, dikkatini başka yönlere çevirmişti. Maçta savruk şekilde debelendi durdu... Eren Derdiyok ortalarda yoktu. Anlayacağınız, G.Saray yalnız kişilere yönelik değil; takım ve total olarak da, iyi bir mesaj veremedi.