54. Selanik Film Festivali üzerinde güneş parlıyor. İnsanların sinema salonlarını hınca hınç doldurmasını önler sanmayın! Ekonomik kriz nedeniyle Yunanistan’da ticari filmlerin gişe gelirinde hissedilir bir düşüş yaşanıyor ama Selanikli sinefiller engel tanımıyor. Selanik Film Festivali her festivalcinin rüyası olacak bir izleyici kitlesine sahip. Ne isterseniz programlayabilirsiniz, salonların boş kalmasından asla kaygı duymazsınız.
Pazar sabahı 11.00’de Atina’da mahsur kalan İranlı kaçak göçmenler hakkında Kaveh Bakhtiari’nin yaptığı “L’escale” adlı belgeseli izlemeye gittim, ayakta bile izleyici vardı! Türkiye’de örneğin insan hakları meselesine ilgi tamamen göstermeliktir; ancak cep salonlarını doldurur onda da ben diyeyim üçte iki siz deyin dörtte üç oranında. Selanik’te en avangard, en cüretkar sinemacının filmlerini gösterebilirsiniz... İzleyici kitlesi hepsine ilgi gösterecek kadar meraklı, kültürlü ve her tür filmi kaldıracak kadar uygardır. Bu da neymiş anlamadık, ay sıkıntıdan patladık, ne ayıp çok utandık diye salonu terk etmez. Bu sayede her yıl Selanik’te birçok ilginç sinema sanatçısını tanıma olanağı buluyoruz. Ha Rotterdam ha Selanik hiç fark etmiyor kültür sanata bilinçli yaklaşım ve ifade özgürlüğü açısından...
***
Yunan sinemasında yıllardır özlemle beklenen yenilenme, gençleşme hareketi de tabuları yıkarak gösterdi kendisini. Eski Yunan mitolojisinde ve tragedyalarında son derece güçlü öykülerle Freud’e iki üç bin yıl fark atan bir kültür nihayet çağdaş dilini buluyor. 2013’ün uluslararası alanda en çok ses getiren Yunan filmi “Miss Violence” yeni Yunan sinemasının döşediği raylar üzerinde yol alıyor.
İnsanın iki temel içgüdüsü olan cinsellik ve şiddeti kutsal aile üzerinden sorgulayan “Kinodontas / Köpek Dişi” ile bu çıkışı tescilleyen Yorgos Lanthimos’un etkisinde bir film. “Miss Violence” otoriteyle ve düzenle derdi büyük bir film. Ekonomik krizin ahlaki yozlaşmayı ve sapkınlıkları tetikleyip beslediğini, kabullenilir hale getirdiğini gözler önüne seriyor. Yunanistan’ın geçmişindeki Albaylar Cuntası’nın gölgesini kriz yüzünden git gide totaliterleşen bir rejimin üzerinde gösteriyor.
36 yaşındaki Aleksandros Avranas, Berlin’de güzel sanatlar eğitim gördükten sonra çok sayıda kısa film ve belgesel yönetti. İlk uzun metrajlı filmi “Without” da 49. Selanik Film Festivali’nde bütün ödülleri toplamıştı. Elbette her yönetmen sistem karşıtlığını, toplumsal çöküşe tepkisini aynı derecede olgun bir sinematografiyle gösteremiyor. “Gold Fish” (Japon Balığı) adlı, Thanos Tsavlis imzalı Yunan filmi; dövüş sanatları filmlerine ve Melville’in “Samuray”ı misali romantik kahramanlara öykünmesiyle, şiddetle yoğrulu gelecek distopyasının belirsizliğiyle bir ergenlik dönemi filmi olabilmiş.
Belli ki Yunanistan’da ekonomik krizden de önce göçmenlerin ve anarşistlerin protestolarına neden olan sosyal adaletsizlik ve krizden sonra patlayan sokak eylemleri sinemacıları şiddet sorunsalı hakkında çok düşündürüyor. Dimitris Poulos’un belirsiz bir zamandaki, temsili bir savaş sırasında bir manastırda babasını arayan bir asker üzerinden şiddeti sorguladığı “I Profitis” (Peygamber) de bekleneni vermekten uzak bir film. Küçük ama etkileyici bir mekanda az sayıda oyuncuyla, az bir bütçeyle kotarılmaya çalışılmışa benzeyen film geliştirilmeye muhtaç bir fikir ve metinle, inandırıcılıktan uzak oyuncularla kendini sınırlamış.
Öte yandan Elina Psykou’nun Adana’da gösterdiğimiz “Antonis Paraskevas’ın Ebedi Dönüşü” misali oyuncusunun da başarısıyla taçlanan, hedefini iyi belirlemiş ve meselesini net biçimde ortaya koyan filmler yeni Yunan sinemasının içinden hemen sıyrılmaya müsait. Hele gözler bu sinemanın üzerine çevrilmişken!