Bazı durumlarda Devlet adına alınan haraç olabilen vergi, bazen de Vatandaşın refahı için yürütülen hizmetlerinin bedeli olabiliyor.
Zenginden alınıp fakire verildiği gibi, çalışandan alınıp çalışmayana verilen bir haraca da dönüşebiliyor vergi.
Yatırıma gitmeyen sermayeyi yatırıma çeviren bir vergi sistemi oluşabildiği gibi, yatıma gidecek sermayeyi de tüketime sevk eden vergi sistemi kurulabiliyor.
Kısaca vergi kendi başına bir adalet olmayıp, işlevi ile anlam ifade eden bir maliye politikasıdır.
Bugün, bu bakış açıları ile uzun süreli eğilimler açısından Türkiye vergi sistemini ve bütçesini ele alacağız:
****
Türkiye vergi sistemi ve kamu bütçesi nereye gidiyor?
7 yıl önce;
2005 yılında hazineye nakit 130 milyar giriyor. Bu paranın yüzde 35'i (45,5 milyar TL) faize (eskinin kötü mirası) gidiyor. Hazine, geri kalan para (85 milyar TL) artı borçla 97,3 milyar TL harcayarak Türkiye'nin zaruri giderlerini ve kamu hizmetlerini sürdürüyor.
Yıl 2012 (Kasım itibari ile)
Hazine 300 milyar TL para topluyor. 7 yıl önce gelirin yüzde 35'i faize gidiyordu. Oysa faize giden para eski orana göre 105 milyar değil eskinin aynı miktarında 46 milyar TL'de kalıyor. Kısaca 7 yılda faizin düşmesi ile hazine yılda ortalama 60 milyar TL harcayabilir gelir elde ediyor.
Nitekim hazine de bu parayı harcıyor. Harcıyor da nereye harcıyor?
Yatırıma mı harcıyor.
Hayır.
Transfere harcıyor; tüketime harcatıyor.
Yeni personel alıyor, personel giderleri şişiyor. Emeklilerin sayısı ve maaşı artıyor, sosyal güvenlik kurumuna para aktarılıyor.
Özallı yıllarda hazine vergiler başta olmak üzere topladığı paraların yüzde 47'sini yeni yatırımlara aktarıyordu. Yani 80'li yıllarda devlet bir ekonomik aktör olarak yatırım eksenli bakış açısına sahipti.
Sonra faizli yıllar geldi. 1993-2001 yıllarında devlet faiz kıskacı ile paraları bir kesime transfer ediyor ve yatırım oranı yüzde 47'den şok şekilde yüzde 27'ye düşüyor.
Ve faizden kurutuluş reçetesi ile yeni bir sayfa açılıyor. Devlet artık faize para akıtmıyor. Nerede ise her yıl faiz oranı ile faize ödenen meblağ azalıyor.
Ama bir sorun bitmiyor.
Yatırım sorunu Demirelli yıllar gibi sürüyor.
2001-2010 yıllarında toplanan vergilerden yapılan yatırım oranı 90'lı yılların bile gerisinde kalıyor. 2001-2010 yıllarında devletin toplam yatırım oranı yüzde 22'ye düşüyor.
Devlet son 30 yılda istikrarlı şekilde yatırım bütçesini kısarak azaltmaktadır. Faiz kıskacından kurtuluş maalesef yatırım fırsatına dönüşememiş oluyor.
Bu birinci eğilim.
****
İkinci eğilim ise vergi yükü sorunudur. 80'li yıllarda sosyal güvenlik sistemi dahil vergi yükünün GSMH'ya oranı yüzde 10 seviyelerinden yüzde 16'ya kadar çıkıyor. 90'lı yıllarda vergi yükü yüzde 24'e ulaşıyor. 2000'li yıllarda ise vergi yükü yüzde 27'lere ulaşıyor. Yani devlet her geçen yıl özel sektörden daha fazla kaynağı kendine alıyor.
Veya şu şekilde ifade edelim. TC. Devleti son 30 yılda oluşan yıllık gelirin 10 lirasını alırken artık 27 lirasını almaya başlamıştır.
Ekonomik büyümeden en fazla bizzat devlet yararlanmıştır.
Gelelim üçüncü eğilime: Vergi adaletine.
80'li yıllarda vergilerin yüzde 58'ini adaletsiz kabul edilen dolaylı vergilerden sağlayan devlet, bu adaletsizliği azaltacağına artırmış ve 2000'li yıllarda dolaylı vergilerin oranını yüzde 70'ler sınırının üzerine taşımıştır.
Bir başka ifade ile devlet alt gelir gruplarının daha yüksek oranda ödediği, adaletsizliği aşikar olan tüketim vergileri ile vergi gelirlerini ülke gelirlerinin çok üzerinde artırmayı tercih etmiştir.
Artan vergi gelirleri 80'li yıllarda yine halkın uzun vadeli yararına olacak şekilde yatırımlara yönlendirilirken; 90'lı yıllarda faize, sonrasında ise transfer harcamasına sevk edilmiştir.
Uzun vadeli verimlilik için gerekli zaruri altyapı yatırımları yerine, kısa vadeli refah devleti algısının oluşmasında bu tablonun rolü önemlidir. Ki bu sayede üretim ve zaruri hizmet yapıları yerine tüketime dayalı "orta gelir tuzağına" düşmekteyiz.
Yukarıdaki tablo bize acilen uzun vadeli yeni modellere ihtiyacımız olduğunu net şekilde göstermektedir.
Bu konuya değinmeye devam edeceğim. Türkiye tarihi bir fırsatı geçiştirmemelidir.
Bugün vergi sistemimiz
1-Gelirden daha yüksek oranda artmaktadır.
2-Artan vergi gelirleri zenginden alınıp fakire verildiğinden daha bir o kadar da fakirden alınıp-fakire geri verilmektedir.
3-Belki de en tehlikelisi vergi ve vergi dışı gelirler ile kamu özel sektörün yatırım sermayesini tüketim sermayesine dönüştürmektedir.