Etrafımızı saran ferdi ve toplumsal acıların kaynağında ne kadar ruhsal beslenmelerin tesiri bulunuyor? Yer yer toplumsal ve küresel bir cinnetten geçtiğimizin vaki olduğu bu günlerde (ve aslında her zaman) aldığımız terbiye ve toplumsal normların ne denli etkili olduğunu biliyoruz. Ucu sınırsız görünen özgürlüklerin ışığında alabildiğini fantezileri işlettiğimiz kurmaca dünyalar bizleri yönlendiriyor, şekillendiriyor, güdülüyor ve güdüyor. Bizi biz eden değerlerin örselendiği, örselenmeye çalışıldığı, hatta bunun kasten yapıldığı bir ortamda patolojik dalgalanmaların yaşanması tabii olarak görülüyor ve sonuçlarına ne yazık ki katlanılıyor. Popüler kültürün magazinden futbola, dizilerden talk show’lara, değerleri gözetmeyen entelektüel çalışmalardan nihilist sanat çalışmalarına, laf kalabalığı felsefi ve disipliner çalışmalara insanların ruhunu metamorfize eden ruhi ve zihni beslenmeler kişileri çığırdan çıkarıyor ve toplumsal yaraların açılmasına sebebiyet veriyor.
Yeni bir inanç doktrini olarak çatısını kurmuş olan internet mabedi her türlü serbestliği, hükümranlığı ve hoyratlığıyla insanın mahrem dünyasına dahli ve tahakkümüyle sınır tanımamanın sarhoşluğunda ‘big brother’lığın nefsani tadını çıkarıyor. Çaresizce kanıksamaya başladığımız ve kanıksadığımız görüntü, ses ve imgelerin libidinal taarruzuyla, birçok nesne ve olgu tabii görünmeye, meşrulaşmaya ve kabullenilmeye başlanılıyor. Bu imgelerin tek tek hayatımızı tahakküm altına almaya başlamasının yanında, yalnızca internet ortamında izlenebilen anime gibi hareketli görsel anlatıların, çocukların, giderek gençlerin ve yetişkinlerin ruh dünyasında meydana getirdiği başkalaşım ve hiçliğe varan boşlukların sonuçları muhakkak ki farklı farklı varoluşsal duruşlarla tezahür ediyor.
Anlatım özgürlüğünün bugün geldiği noktada ne kadar sadra şifa olduğunu kestirebiliyor muyuz? Maalesef son kertede ortaya çıkan sonuçlar özgürlüklerin istismarı şeklinde kendini gösteriyor ve bir tefessüh ruh haliyle varoluşlarımız savruluyor, hırpalanıyor, zedeleniyor, inciniyor. Bunlara karşı konabilecek müeyyideler ise özgürlüklerin hiçe sayılması, askıya alınması, kısıtlanması ithamıyla karşıkarşıya kalıyor, ta baştan etkisiz kılınmaya çalışılıyor. O halde sonuçlarına katlanılacaktır ve ekilen rüzgarlar fırtına biçilmesine sebep olacaktır. Dizilerden sinemaya, animasyon ve animelere birçok kurmaca anlatıda, üstelik entelektüel olgunluğa erişmiş kişilerin tasarrufu ve marifetiyle değerlerin altüst edilmesiyle, bunları alıcı olarak ruhlarını besleyen ortalama insanlar toplumdaki birçok cürmün değişik varyasyonlarda işlenmesinde sakınca görmeyeceklerdir. Televizyondan internete, billboard’lardan elektronik panellere her türlü görsel ve işitsel ekran platformu insanların ruhi gıdası mesabesindedir ve serbestiliğin getirdiği savruklukla varlıklarımızı oyuncak derekesine indirme gücüne erişmişlerdir. Sınırsız özgürlükçü eylemlerin aslında sınırlandırıcı ve güdücü, dolayısıyla köle edici, zayıflatıcı ve iradeyi bulutlar altına alıcı doğasının bir gerçek olduğu ortadadır ve belli oto kontroller geliştirilmedikçe daha çok benzeri toplumsal acıların çekileceği kaçınılmazdır.