Romanya’nın başkenti Bükreş, insanların yüzlerinde ve binaların cephelerinde atlattıkları badirelerin izlerini taşıyor. İnsanların yüzlerinde, binaların cephelerinde yaşadıkları deneyimleri yansıtan ifadeler var! Kentin büyük bir kısmı ciddi bir restorasyona ihtiyaç duyuyor. Olası depremde yıkılma olasılığı taşıyan binaların üzerinde daire şeklinde kırmızı uyarı levhaları var. Tarihi eserlerin de üzerinde bilgi veren plaketler çakılı.
Uzak geçmişin görkemi, mimaride kendini belli ediyor. Eski binalar öylesine güzel ve zarif ki... Soyluların ve zenginlerin torunları onlarla hala caka satabilir! Yakın geçmişin komünist mimarisi ise alabildiğine kaba ve çirkin. Herkese iş, aş, ev verme ideali yaşama zevkinden feragat etme anlamına gelmiş belli ki. Cinepolitica Uluslararası Politik Filmler Festivali’nin gala mekanı Cinema Studio’nun ve Sinemacılar Sendikası’nın içindeki kompleks gibi işlevini sürdürüyor.
Çavuşesku’nun Cumhuriyet Evi olacak diye başlattığı ama içine yerleşmeden devrildiği, dünyanın en büyük sivil mimari yapısı da Bükreş’te! Tabandan tavana mermer kaplı iç mekanı, sahteliği üzerinden akan, hiçbir tarza sahip olmadığı gibi eklektik bile denemeyecek kadar taklidim ben diye bağıran dekorasyonuyla dehşet verici bir savurganlık örneği. En azından parlamento ve senatoya evsahipliği yapıyor, çok sayıda salonuyla kongre merkezi ihtiyacını gideriyor. Kaç bin metreküp mermer kullanıldığını öğrenmek ve Çavuşesku ile ilgili birkaç anekdotu dinlemek için turistler de para ödüyor
HANLARI ÇOK İYİ KORUNMUŞ
Eski Bükreş her şeye rağmen ayakta. Ve bütün Bükreşliler de orada! Restoranlar, barlar, inanmayacaksınız ama nargileciler dolu! Pasa içi Mısır kahvehanelerinde Rumen gençler oturmuş nargile tüttürüyor. Bizdeki elma aroması orada pek sevilmiyor kokudan anladığıma göre. Cıvıl cıvıl eski Bükreş sokaklarında Türk mutfağı da çok makbul. Saray’ın bir şubesini gördüm. Bahçe içindeki taş köşklerin bulunduğu sokaklar birer vaha. Ağaçlar altında yürüyorsunuz. Yapılar ya resmi ya turistik amaçlarla değerlendirilmiş. Bükreş’in en orijinal konaklama yeri çok iyi korunmuş olan hanları. Ki bunlardan bir tanesi Manuk adlı bir Ermeni tacirin adını taşıyor. (Osmanlı izlerine sık rastlanmıyor Bükreş’te. Tarihin o kısmı silinmiş sanki ama kültüre damgasını vurmuş. Dilde ortak sözcükler, damakta ortak lezzetler duruyor.)
Müzeler ve parklar cazip turistik destinasyonlar ancak Avrupa’nın belli başlı sanat merkezlerine aşinaysanız Bükreş Ulusal Sanat Müzesi’ni pas geçip onun yerine ünlü besteci George Enescu Müzesi olarak hizmet veren Cantacuzino Sarayı’nı, 1996’da Avrupa’da yılın müzesi seçilen Romanya Köylü Müzesi’nin ülkenin folklorik çeşitliliğini yansıtan koleksiyonunu tercih edebilirsiniz. Bükreş’in müzik dünyası da çok zengin. Ya opera sezonunu ya da George Enescu Müzik Festivali’ni denk getiren müzikseverler Bükreş’in mimari harikaları arasında sayılan Atheneaum’un tadını çıkarabilir. Bükreş daha çok kültür turizmine uygun bir kent. Rumen sanatçı deyince aklımıza gelen çok büyük isimler var, müzikte Maçka Parkı’nda büstü bulunan Dimitrie Cantemir’den, George Zamfir’den edebiyatta Tristan Tzara, Eugen Ionesco ve Cioran’dan, heykeltraş Constantin Brankuşi’ye kadar...
Bükreş’in asıl kiliseleri birer mücevher. Dışarıdan bakınca içlerinin mistisizmi hemen anlaşılmıyor ama girince Ortodoks inancının tipik birer örneği olduklarını görüyorsunuz. Romanya’nın dini müziği malumunuz çok ünlü. Gregoryen ilahilerin CD’leri sırf müzikal değerlerinden ötürü dünyanın her yerinde dinleniyor. Hazır Bükreş’in göbeğindeyken pazar ayininde hangi kilisenin korosunu tercih etmem gerektiğini sorduğumda bana Biserica Alba’yı (Beyaz Kilise) önerdiler. Kalea Victorei üzerinde küçücük bir kiliseydi ama tıklım tıklım doluydu. İnsanın tüylerini diken diken eden bir kontraltonun da aralarında bulunduğu koro çok etkileyiciydi.
14’üncü yüzyılda Prens Mircea tarafından yaptırılan, 15’inci yüzyılda meşhur Vlad Tepeş’in, yani Drakula’nın (tabii ki vampir değildi popüler sinemasever gençler) yaşadığı Curtea Veche / Eski Saray’ın kalıntıları yanında yükselen Biserica Curtea Veche / Eski Saray Kilisesi başta olmak üzere, Stavropoleos, Kretulescu ve Coltea kiliseleri mutlaka görülmeli.
Yürüyerek hemen her yer gezilebilir. Metro ağı da hiç fena değil. Üstelik uçağınız İstanbul’dan havalandıktan iki saat sonra otelinize varmış olacağınız kadar yakın Bükreş!