Objektif gözle bakılsa görülen şudur: Cumhurbaşkanı Erdoğan dur durak bilmiyor. Resmî toplantılar, dış temaslar, zirveler, hafta sonu illerde toplu açılışlar, mesafeleri kısaltan tüneller, otobanlar... Bir yandan bölücü terör örgütü PKK'ya karşı içerde ve sınır ötesinde devam eden başarılı operasyonlar... MİT'in, PKK yöneticilerini birer-ikişer etkisiz hale getirmesi... Savunma sanayinde göğüs kabartan milli ve yerli hamleler, İHA'lar, SİHA'lar, füzeler...
Muhalefet ise 6'lı masada havanda su dövüyor. 40 defa toplandılar bir arpa boyu yol kat edemediler. Hâlâ yol haritası yapıyorlar. Gösterecekleri adayın başına buyruk olmaması, muhalefet liderlerinin vereceği talimatlar doğrultusunda hareket etmesi için yol/yöntem düşünüyorlar.
Bir de Kılıçdaroğlu vakası var. CHP lideri aday olmak için yanıp tutuşuyor. Partisindekileri, doğrudan, 6'lı masadakileri de "kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" kabilinden tehdit ediyor, "var mısınız, yok musunuz bileyim" diyor.
6'lı masadaki 5'li ne yapacağını şaşırmış durumda. Mesela Akşener, Kılıçdaroğlu'nun adaylığını destekliyor mu, desteklemiyor mu belli değil.
Kılıçdaroğlu, "iktidarımızın ilk haftasında İstanbul Sözleşmesi'ni Anayasa'ya yazdıracağız (yani LGBT için yolları açacağız) derken, Karamollaoğlu, "İstanbul Sözleşmesi aile yapımıza yönelik küresel saldırıdır" diyor.
CHP Genel Başkanının ABD ziyareti de şaşkın ördeği hatırlatıyor. Kamuflaj intibaı veren göstermelik ziyaretlerin; Biden projesi ve Pensilvanya'daki FETÖ elebaşı adına nelere gebe olduğu meçhul...
Kılıçdaroğlu'nun çözülmüş başörtüsü meselesini çözüyormuş gibi yapmaya kalkması, elini ayağına dolaştırdı. CHP destekçisi kalemler bile "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak var" diye hop oturum hop kalkıyorlar...
6'lı masanın en büyük zaafı ise kendi kitlelerini hâlâ ikna edemeyişleridir.
Söyledikleri şunlardan ibaret:
1. Bu iktidar bitti, tükendi, Türkiye yönetilemiyor.
İyi de FOX TV, Sözcü gazetesi ve CHP'ye çalışan haber kanalları bahsetmeseler de halk, yapılan hizmetleri görüyor. 'Fon'lansalar da etki ajanları; Erdoğan'ın Avrupa'da, Rusya-Ukrayna savaşındaki arabuluculukta, tahıl koridorunun açılmasında, dün Kazakistan'daki zirvede küresel bir lider olarak sahne aldığını gizleyemezler ki...
2. "Biz gelince bak görün Türkiye'yi nasıl iyi yöneteceğiz" diyorlar ama bunu nasıl yapacakları konusunda henüz hiçbir şey söylemiyorlar. Yani kamuoyunun, "bunlar daha iyi yönetir arkadaş" demişliği, ikna olmuşluğu yok...
3. "Biz güçlendirilmiş Parlamenter sistemi" getireceğiz diyorlar. Burada da iki sıkıntı var.
Birincisi, "Parlamenter sistemi nasıl güçlendireceksiniz?" diye soruluyor, cevap yok...
Demokrasimiz o Parlamenter sistemden çok çekti. Sivil irade dışında askerî cuntaların at koşturduğu, tankları yürüttüğü, on yılda bir darbelerle Parlamentonun kapatıldığı bir vesayet sistemi o Parlamenter sistem... Ne yapacaksınız da yaşanmış kötülükler bir daha yaşanmayacak?
İkincisi, diyorlar ki, "seçimden hemen sonra parlamenter sisteme elbette geçilemez. Hatta üç yıl sürecek bir geçiş dönemi olabilir."
Seçilen Cumhurbaşkanı, 6'lı masanın sakinlerini dinlemezse ne olacak? Koalisyonlardan daha beter krizler olmayacak mı?
Muhalefet liderleri bir garanti veremiyorlar. Çünkü kimseye kefil olamazlar... Zaten hepsi bu konudaki endişelerini açıkça söylüyorlar.
Yani muhalefet cephesinde bir belirsizlik, kendi aralarında bir güvensizlik, yol haritalarında karanlık noktalar, sis içinde kalmış adımlar var.
Milletimiz geleceğini belirsizliğe, güvensizliğe asla atmaz, atmayacaktır...